Sinemada Sömürgeci Söylem İnşası
Düşünce Dergisi tarafından düzenlenen 23. Düşünce Sohbeti “Sinemada Sömürgeci Söylem İnşası” konu başlığında 13 Ocak 2024 tarihinde gerçekleştirildi. Sohbetin yönlendiriciliğini İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mesut AYTEKİN üstlendi. Sohbetin konuğu ise Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yusuf Ziya GÖKÇEK oldu.
Sinemada Sömürge
Sohbete sömürgeciliğin tanımı ile başlayan Gökçek; sömürgenin yalnızca başka bir ülkenin yeraltı ve yer üstü kaynaklarını istismar etmek olmadığını sömürgenin kendisine bir imaj inşa ettiğini dile getirdi ve bu imajda sinemanın önemine değindi. Kısa bir sömürgecilik tarihi anlatısının ardından sömürgecilik ve kapitalizm arasındaki ilişkiyi anlattı. Erken kapitalistleşen ülkelerin genel manada sinemayı sömürgelerindenasılbir araç olarak konumlandırdıklarına dikkat çekmeyi de ihmal etmedi. İngiltere, Fransa ve Almanya’nın yani sömürgecilik ve kapitalizm ilişkisini erken kuran ülkelerin 20. yüzyılı büyük oranda belirleyen ülkeler olduğunu belirtti ve Senegal örneğini vererek dinleyicilerin konuyu kavramasına yardımcı oldu. “Senegal’e baktığımızda kütüphanelere gittiğimiz zaman bütün araştırma ve başvuru kaynaklarının 1950’lerde ve 1960’larda Fransız düşünürler tarafından yazılmış kaynaklar olduğunu gözlemliyoruz yani bu yönüyle sadece askeri bir hegemonya değil aynı zamanda Fransız kültürünün belirlediği bir alan olduğunu da keşfediyoruz.1900’lerde başlayan süreçte Afrika’nın, Orta Doğu’nun Müslüman temsilini Arap temsilini Türk temsilini de gözlemleyebiliriz aslında bütün hikâyeyi başlatan şey sömürge filmlerinde bu insanların nasıl konumlandırıldığı yani siz bütün mücadelenizi, bütün enerjinizi aslında biz böyle değiliz diyerek harcıyorsunuz Burada bir kavramla karşılaşıyoruz;“jenerik özne” Herhangi bir kişi bir tartışma başlatıyor ve siz bu tartışmayı devam ettiriyorsunuz aksini kanıtlamak için çaba sarf ediyorsunuz. Dolayısıyla sömürge sineması da büyük ölçüde ortaya koyduğu tüm basmakalıp tipleri 1950 öncesi ortaya koymuş ve 1950 sonrasında ise bu basmakalıp tipler üzerinden hikayeler kurgulamaya devam ediyor.Biz bağımsızlık ilişkisini sadece siyasal anlamda kazanılmış bir şey olmadığını aynı zamanda kültürel ve imaj anlamında bir savaş bir mücadele olduğunu da unutmamamız gerekiyor.”
Batının sinemadaki küresel imajı
Aytekin’in “Sinemada küresel bir Batı imajı var mı varsa nedir bu imaj?” sorusunu yöneltmesi üzerine Gökçek; “Sömürgecilik bir yönüyle ekonomik ilişkilere dayanıyor fakat bir diğer yönüyle ırk üzerinden geliştirilen üstünlük psikolojisinin adı olmuş oluyor bir ırkın Uygar olabileceğine ilişkin bir kanaatide beslemiş oluyor o da büyük ölçüde beyazlık ve siyahlık arasındaki bir renk paleti gibi yani beyazın üstüne olabileceğine ilişkin kanaatin 20. yüzyılda sürekli olarak beslenmesi gibi.Sinemada sürekli medeni ve barbar olanın savaşı gösteriliyor ve medeni olana beyaz ya da Batılı gibi bir rol biçip medeni olmayana siyah veya Batı dışı bir rol biçmesi sinemadaki küresel imajı gözler önüne seriyor. Örneğin Halit Refiğ’in Çöl Kartalları filmi var ve bu film Hollywood’un bir imajından hareketle Ortadoğu üretmiş oluyor yani bir yönüyle aslında bir oryantal kodu yeniden üretmiş oluyor. Bu farkında olmadan yapılmış bir şey aslında çünkü halihazırda bir imaj stoğu var ve Halit Refiğ onu alıyor. Ortadoğu ile ilgili bir hikâye anlatacaksa kendi tecrübesinden hareketle bir Orta Doğu anlatmıyor. Bu birçok ülke için geçerli Lübnan, Tunus, Mısır gibi birçok örneği mevcut. Kendi imajına uygun bir film anlatısı mümkün mü? Mümkün fakat bunun çok büyük bir etkisi olmayabiliyor çünkü Hollywood gibi küresel oluşumlar kadar etki yaratmıyor kendi sınırları içerisinde mütevazı bir tepki koyuyor ortaya. Batı’nın imajına dönecek olursak 1930’lulardaki Tarzan filmlerine baktığımızda kaybolan beyaz bir çocuk Afrika’nın ormanlarında büyüyor. Ve bu filmlerde tabiri caizse siyah olanla hayvanı bir tutan bir imaj çiziliyor.Buna karşı ülkelerin sinemalarında Batı ve sömürge karşıtı filmler yapılıyor fakat bu yerelden öteye gidemiyor.” dedi.
Aytekin, Sohbete Amerikalı-Kızılderili imajını örnek vererek destek oldu;“Amerikalıların Kızılderililer üzerine yaptığı filmlerde bunu çok bariz görüyoruz,imajı çok güzel oluşturuyorlar. Amerika’ya gelen Portekizliya daİspanyol’un neden geldiklerini, neden işgal ettiklerini hiç bahsetmiyorlar,kötü bir vahşi Kapitalizm gücü var. Vahşi taraf Kızılderililer gibi bir manipülasyonu görüyoruz. KızılderililerAmerika’ya gelmiş veonları yerlerinden etmiş gibi bir algı var.”
Sohbet akışını Amerika sineması dışında kalan diğer ülkelerin sinemalarına doğru çeviren Aytekin, Sovyet sineması ve Alman sinemasını Gökçek’e sordu. Gökçek, Alman sinemasının Hitler’in iktidarı ile nasıl bir imaja büründüğünü ve bu dönemde Alman sinemasındaki “manipülasyonu”ele aldı. Ardından İtalyan sinemasında yansıtılan Roma’nın mirası İtalya algısına değindi. Sonrasında Sovyetler ’insinemadaki imajına değinen Gökçek, Sovyet sinemasında işlenen Batı karşıtı filmlere de değinerek bu filmlerin salt bir batı karşıtlığından ziyade Batı kültürünün emperyalist, Sovyet halkının isemedeni olduğunu ve Sovyetlerinmedenileşmek için batılılaşmasına gerek olmadığını dinleyicilere anlattı. Aytekin, Sovyetlerin 1930’larda çok popüler olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti kurucu kadrolarının da bunun farkında olduğunu ve o dönem Sovyetler’den iki tane belgesel sipariş ettiğini ifade etti.
Sohbet, soru cevap eşliğinde devam etti.Programın bu kısmında Türkiye ve Ortadoğu hakkında çekilen filmlerde neden sarı fon kullanıldığı ve Türkiye’nin neden develerin olduğu bir çöl ülkesi gibi gösterildiği sorusu dikkat çekti. Gökçek sinemada sarı fon kullanımının geri kalmışlığı temsil ettiğini ve bu yöntemin Ortadoğu ülkelerini anlatan filmlerde sıkça kullanıldığını ifade ederek soruyu cevaplandırdı.
Kısa bir değerlendirme
Verimli geçen sohbetin içeriğinde yazıya sığdıramadığımız filmler ve örnekler konuşuldu.Ülkelerin sosyoekonomik durumunun emperyal ülkeler tarafından manipüle edilen tarihinin ve kültürünün sinemadaki imajlarına yansımasına değinildi. Emperyal devletlerin sinema sektöründeki gücüne ve bu güç karşısında zayıf kalan ülkelerin nasıl bir mücadele yolu izlemesi gerektiği anlatıldı.
Kıymetli Hocalarımıza katkılarından ötürü KOCAV ailesi adına teşekkür ediyoruz.
Hazırlayan
İzzet Hoşgör (İhtisas 2)