“Ermeni Sorununun Ortaya Çıkış Süreci: Terör ve Propaganda”
Vakfımız bünyesinde yapılan Konferans/Panel/Açıkoturum etkinlikleri hız kesmiyor. 14 Şubat’ta yeni ve öğretici bir program daha gerçekleştirmenin sevincini ve heyecanını yaşadık. Yrd. Doç. Dr. Fikrettin Yavuz Hocamızla birlikte geçirdiğimiz etkinliğimiz, birçok tarihi meseleye ve karanlıkta kalmış noktaya ışık tuttu. Gelenek olduğu üzere konferansımız bir ahde vefa sunumuyla başladı. Esra Korkmaz arkadaşımızın yapmış olduğu ahde vefa sunumunda Bahtiyar Vahapzade’yi yâd etmiş olduk. Ahde Vefa sunumunun ardından İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Sancaktar Hocamızın takdimiyle beraber Fikrettin Yavuz mikrofonu aldı. “Ermeni Sorununun Ortaya Çıkış Süreci: Terör ve Propaganda” adlı konuyu işlediğimiz konferansta, öncelikle tehcir konusundaki yanlış algılara ve tüm dünyada bilerek bu konunun çarpıtıldığına yani sanki olayların hiçbir nedeni yokmuş da Osmanlı bürokratları keyfi bir uygulama olarak topyekûn bir milleti soykırım amaçlı tehcire tabi tutmuş gibi bir algının uyandırılmaya çalışılması üzerinde duruldu. Bu konunun ardından bütün dünyadan Osmanlı’nın parçalanması konusunda menfaati olan devletlerin çeşitli faaliyetlerle bu süreci körüklemeye çalıştıkları üzerinde duruldu. Bu süreçte Hocamız tek tek, Osmanlı’nın doğusunda çıkan Ermeni isyanlarını tetikleyen elebaşlarını, propaganda
faaliyetlerini yürütenleri, Ermeni veya uluslararası casusların faaliyetlerini, bunlardan başka yabancıların bölücü faaliyet gütmek için okul ve eğitim çalışmaları yaptığına dikkat çekildi. Ayrıca Yrd. Doç Dr. Fikrettin Yavuz, Ermeniler arasındaki bölücü grupların farklı devletlerden gelerek misyonerlik faaliyetleriyle beraber Ermenileri kışkırttıklarını anlattı. Ve sözlerine şöyle devam etti: “Ermeni cemaati içerisinde milliyetçi kimliği ortaya çıkaran argümanlar şunlardı; misyonerler ve onların etkisi, Tanzimat ve Islahat süreci, Ermeni kilisesi ve din adamlarıydı.
Milliyetçiliği en fazla tetikleyen ve bunu tabiri caizse en fazla kaşıyan misyonerler olmuştur. Özellikle de İngiliz misyonerleri ve Amerikan misyonerleri.
1830 yılında Osmanlı tebaasında Protestan Ermeni yok. Amerikan misyoner William GODEL ile başlayan süreçle Osmanlı devleti 1849 yılında Protestan Ermeni kilisesini tanımak zorunda kalıyor. Yani 19 içinde olmayan bir cemaat ortaya çıkarıyor Amerikan misyonerleri. Peki, bunu nasıl yapıyorlar? Okullar kurarak ve bu okulları öğrenci alarak. Harcadıkları paralara bakarak da Ermenilere verdikleri önemi açıkça görebilirsiniz. Özellikle Malta, İzmir ve İstanbul matbaalarında basılan kitap, broşür, risale gibi unsurların yaklaşık %50’si Ermeni cemaati için hazırlanmış. 1889 yılı istatistiklerine baktığınızda kurdukları büyük kolejler var bunların. Yaklaşık 412 okulda öğrenci sayısı 21 bin. Üniversite seviyesinde eğitim veren bu okullara da yalnızca gayrimüslimler kabul ediliyor. Bu okullardan mezun olanlara baktığınızda daha sonraki süreçlerde mesela 1870lerdeki ayaklanmaların liderleri, 1890lardaki ayaklanmalar ve olaylarda ise bu olayların organizatörleri. Yani misyonerler 1840 ve 1860 yılları arasında özellikle Ermeni cemaati içerisinde milliyetçi kimliğe sahip, kafalarında artık bağımsızlık ve ulusçuluk fikri olan bir grup ortaya çıkardı. Bu gruplar daha sonra başlangıç aşamasındaki terörü gerçekleştirdi.
Osmanlı Devleti Islahatlar sonrası hem Ermeni milletine hem Rum milletine nizamnameler verdi. Bu şu demek; kilise bünyesinde Ermeni cemaati bir parlamento kuracak, bu parlamentoda hem cismani hem ruhani üyeler olacak. Tarihçilerin söylemiyle bununla kiliseye adeta toprağı olmayan bir
özerklik verdi. Bu da kilisenin cemaat üzerinde daha da güçlenmesine sebep oldu. … Bu nizamnameler neticesinde de Ermeni kilisesinin cemaati içerisinde çok önemli olduğunu, bu cemaat içerisinde de bilhassa bağımsızlık isteyen o zihni dönüşüme en fazla katkıyı yapanın da Ermeni kilisesi ve din adamları olduğunu görüyoruz.
Artık 1870’lere geldiğimizde Ermeni cemaati içerisinde bir grup ne yapıp edip bizimbağımsızlık yolunda adım atmamız gerekir diye harekete geçiyorlar. Nasıl yapacağız diye düşünüyorlar ve hemen geriye dönüp eski örnekleri görüyorlar. 1820li yıllardaki Yunan isyanı. Bu isyanda batılı devletlerin, Yunanlara nasıl yardım ettiklerini görüyorlar. Buradan şu sonucu çıkarıyorlar; eğer biz bağımsız olmak istiyorsak batılı devletlerin bize destek olması lazım. Batılı devletler de buna zaten dünden razı. Bundan sonra diplomatik görüşmelerle, batılı devletlerin müdahale etmesini ve özerklik daha sonra da bağımsızlık kazanmak için çalışmalarına başlıyorlar.” Uzun süre keyifle geçen konferans katılımcıların sorularıyla beraber son buldu.
Hazırlayan
Samet ÖZDEMİR (Gelişme 2)