KOCAV’ın her yıl düzenlediği şehir dışı gezilerinde bu yılki durağımız tarihimiz boyunca Ruslar, Bulgarlar, Yunanistan tarafından işgale uğramış olan, Fatih Sultan Mehmet’in doğmuş olduğu, Bursa ve İstanbul’dan sonra Osmanlı eserleri bakımından en zengin üçüncü şehrimiz olan Edirne’ydi. 31 Mayıs 2015 Pazar günü Şehzade Camii’nden başladığımız türküler eşliğinde geçen yolculuğumuzda geziye katılanlar birbirleriyle olan ünsiyetini pekiştirdi. Edirne’ye yaklaştığımızın habercisi olan düz ve yeşil ovalar eşliğinde gezimizin ilk durağı Balkan Savaşları’nda Edirne’yi korumada önemli vazifeler üstlenen Şükrü Paşa’nın anıtıydı. Ardından Osmanlı erken dönem mimarisi eserlerinden İkinci Bayezid Külliyesi’ne gittik. Külliyede üç kısım dikkatimizi çekti. İlki Osmanlı’da psikolojik rahatsızlıkları olanların su ve müzik eşliğinde tedavi edildiği şifahane kısmıydı. İkinci kısmı Osmanlı döneminde öğrencilerin tıp eğitimi aldığı medrese kısmı, üçüncü kısmı ise İkinci Bayezid Camii olarak da bilinen cami kısmıydı. Külliyeyi gezdiğimizde ecdadın tıp alanındaki bilgisi dikkatimizi çekti. Minyatürlerle de süslenen müzede, Osmanlı’daki tıp eğitimi ve bilgisi ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Buradan tarihi Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı Edirne Yeni Sarayı’na geçtik. Bizans tekfuru iken Müslüman olan ve Osmanlı tebaasına katılan Gazi Mihal Bey tarafından 1420 yılında, Tunca Nehri’nin üzerine yaptırılan Gazi Mihal Köprüsü’nden geçerek, Meriç Nehri’nin kıyısında öğle yemeğimizi yedik. Hem manzaramız, hem ortamımız, hem de yemeklerimiz şahaneydi. Edirne’de şöyle denir: “Selimiye’nin yapısı, Eski Camii’nin yazısı, Üç Şerefeli’nin de kapısı meşhurdur”. Biz de bu sözden yola çıkarak bu üç mekânı gezmeye koyulduk. İlk olarak Mimar Sinan’ın ustalık eseri olan, İkinci Selim’in yaptırdığı Selimiye Camii’ni gezdik. Camiye girdiğimizde kubbesi bizi hayrete düşürdü. İki bin ton ağırlığındaki kubbeyi sadece sekiz tane fil ayağı taşıyordu ve havada asılı izlenimini veriyordu. Rehberimizden caminin Türkiye’de en iyi akustiğe sahip yapılardan biri olduğunu öğrendik. Daha sonra yine Osmanlı erken dönem camilerinden Eski (Ulu) Camii’ye gittik. Camide, Osmanlı döneminde imamların Cuma namazlarında minbere kılıçla çıkması geleneğinin devam ettirildiğini öğrendik. Caminin yanında 1418 yılında yapılmış, Osmanlı döneminde altın ve elmas ticaretinin merkezi olan bedesten çarşıdan geçerek, Edirne’nin tarih kokan sokaklarından Üç Şerefeli Camii’ye doğru ilerledik. Osmanlı camileri arasında özel bir yere sahip olan bu cami revaklı avlunun ilk kullanıldığı camidir. Halk arasındaki ismi Burmalı Camii’dir. Ön safta namaz kılmanın daha sevap olduğuna dair hadise dayanarak Mimar Mülihiddin Ağa diğer camilerden farklı olarak camiyi uzunlamasına yapmıştır. Bu güzel yerler ve bilgilerden sonra dönüş vakti geldi ve İstanbul’a doğru yola koyulduk. Yolda KOCAV gezilerinin bir klasiği olan gezi değerlendirmesi yapıldı ve herkesin memnun ayrıldığı geziyi nice güzel gezilerde buluşmak dualarıyla bitirdik.
Haberler