15 Ekim 2024

KOCAV Sohbetleri “Edebiyatımızda Mizah”

“Dünyada her şeyin biraz fenası, biraz kabası, biraz bozuğu çekilebilir. Fakat mizahın kusurlusu çekilmez. Bu bir fırçadır, dimağımızın yorucu ilim ve hayat yollarında topladığı tozları alır; nazik, ince bir iştir. Mizahta da ehliyet, kabiliyet şarttır.”

Türk Edebiyatında Mizaha Bakış

Vakıf binasına bir an önce ulaşma duygusuyla Süleymaniye’ye çıkan yolları hızlı hızlı yürüdüğümüz KOCAV etkinlik günleri gibi, KOCAV TV Youtube Kanalı’ndaki sohbetleri heyecanla ve özlemle bekler olduk. 6 Şubat tarihli KOCAV Sohbetleri’nin konusu Türk edebiyatında mizahın yeri, temel unsurları ve örnekleriyle birlikte ifade ediliş şekilleriydi. Vakfımızın Eğitimden Sorumlu Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Ümran Ay Say’ın yöneticiliğinde gerçekleşen sohbetin konuğu, Seminer Hocalarımızdan Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı ve Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi editörü Prof. Dr. Nihat Öztoprak idi. Hem edebî ilmimizi artırdığımız hem de şiirlerle ruhumuzu beslediğimiz keyifli sohbet ile KOCAV’ın salgın günlerinde dahi gerçekleştirdiği çevrimiçi etkinliklerine iştirak etmiş olduk.

Mizahı Nasıl Tanımlarız?

Sohbet, Prof. Dr. Öztoprak’ın Türk edebiyatında mizahla ilgili literatürün zenginliği ve bu zenginlikten doğan kelime ordusunun uzun bir liste oluşturduğunu söylemesiyle başladı. Mizah alanında sahip olduğumuz kelimelerin şaka, latife, espri, hiciv, fıkra, iğneleme, istihza, kinaye ve taşlama şeklinde devam eden bir hazine gibi zengin olduğunu vurguladı. Henüz sohbetin başında anlıyoruz ki edebiyatımızda gülünç hikâye, şiir ve fıkraların ve bunları kaleme alan şair ve yazarlarımızın sayısı mizahın, edebiyatımızda önemli bir yeri olduğunu gösteriyor. Prof. Dr. Öztoprak, köklü bir maziye sahip olan mizahı, zekâ inceliği gerektiren, bilgiye dayalı, örtülü anlatımla ifade edilen bir eleştiri aracı olarak tanımladı. Burada nüktedanın, toplumun inancını ve kültürünü iyi bilen, edebî sanatları ustaca kullanabilecek kadar zeki ve bilgili kişiler olması gerektiğini vurguladı. “Mizah yapan kişi, anlatmak istediğini güzel bir dille ortaya koymalı. Muhatabın şahsına saldırı ve hakaret olmamalı.” diyerek nükte ve nüktedanın temel unsurlarını ifade etti.

Geçmiş Yıllarda Nüktedanların Tereddütleri

Prof. Dr. Öztoprak, sohbete mizah yapma konusunda geçmişte nüktedanların tereddüt ettiği konulardan bahsederek sözlerine devam etti. “Türkler her sözünde ve her davranışında dini referans alır.” diyen Prof. Dr. Öztoprak, şairlerimizin günlük hayatta oluşan bazı kıssaları nükteli şekilde kaleme aldıklarını, ancak yayınlanması konusunda tereddüt ettiklerini, bunları yayınlamanın doğru mu yanlış mı olduğu konusunda şüpheye düştüklerinden bahsetti. Öyle ki, bir dönem insanlar Kur’an-ı Kerim’de nükte ile ilgili bir bilgi var mı yahut Peygamber Efendimiz (SAV) bu konuda ne buyuruyor diyerek çeşitli araştırmalar yapıldığını belirtti.

Kur’an-ı Kerim’den Ayetler, Peygamber Efendimizin Hayatından Örnekler

Prof. Dr. Öztoprak, mizah ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de açıkça belirtilen bir bilgi olmasa da birkaç ayetin bu konuyu aydınlatabileceğini ifade etti. Öztoprak, Necm Suresi 42-43. ayette “En sonunda yalnız Rabb’ine varılacaktır. Güldüren de O’dur, ağlatan da.” ve Tevbe Suresi 82. ayette “Artık kazanmış oldukları günahlara karşılık az gülsünler, çok ağlasınlar.” ifadelerini incelemenin faydalı olacağından bahsetti. Bazı kişiler nüktenin ve şakanın İslam’da yeri olmadığını söylese de Peygamber Efendimizin şaka yapmayı tasvip ettiğini, kendisinin de günlük hayatta şaka yaptığını gösteren rivayetler olduğunu gördük. Prof. Dr. Öztoprak, bu rivayetlerden birkaç örnek vererek İslam’da nüktenin kullanımını açıkladı. Bir gün bir kadın, Peygamber Efendimizin yanına gelir ve “Ya Resûlallah, ne olur dua et. Allah beni cennetine koysun.” der. Peygamber Efendimiz ise kadına “Cennete ihtiyarlar giremez.” der. Peygamberimiz orada kadına şaka yaptığını anında söylemez ama ardından haber gönderir ve ona cennete gireceğini ancak ihtiyar olarak giremeyeceğini iletir. İşte burada görüldüğü gibi Peygamber Efendimizin kastı nükteli sohbet etmek bunun bir kelime oyunu olduğunu göstermek ve mizahi bir anlatım gerçekleştirmektir. Peygamber Efendimiz, “Ben şaka yaparım ama asla yalan söylemem.” buyurur. Öztoprak’ın örnek verdiği kıssalarda Peygamber Efendimizin sözlerine nükte kattığı, karşısındaki niyetini anlamadıysa bunu ona bir şekilde anlattığı ve bunu düşüncede bırakmayarak açıklığa kavuşturduğunu belirtti. Sohbeti şekillendiren bu örneklerden de anlıyoruz ki mizahta bulunmak, nükte yapmak için söze yalan katmaya gerek yoktur.

Sohbetin ilerleyen vakitlerinde Prof. Dr. Öztoprak, yirminci yüzyılda çok fazla mizah dergisinin basıldığını, herkesin âdeta yarışa girerek mizahi içerik ürettiğinden bahsetti. Söyleşimiz, dönemin yazarlarından Refik Halit Karay’ın roman ve hikâyelerinde mizahi unsurlara sıkça yer veren, okuyucusunu güldürürken düşündürmeyi de hedefleyen biri olduğunun ifade edilmesiyle devam etti. Sohbetin yöneticisi Doç. Dr. Ümran Ay Say, Refik Halit Karay’ın şu sözlerini alıntılayarak hem mizahın özelliklerinden hem de dönemin zihniyetinden bahsetti: “Mizahi yazıların hiç şüphesiz çok tesiri, çok yıkıcı ve rakibini sersemletici bir kudreti vardır. Fakat muvaffak olmak şartıyla. Halbuki dünyada her şeyin biraz fenası, biraz kabası, biraz bozuğu çekilebilir. Fakat mizahın kusurlusu çekilmez… Bu bir fırçadır, dimağımızın yorucu ilim ve hayat yollarında topladığı tozları alır; nazik, ince bir iştir. Mizahta da ehliyet, kabiliyet şarttır.”

Divan Şiirinde Nükte ve Nüktedanlar

Prof. Dr. Öztoprak, nüktenin bir diğer deyişle muhatabı incitmeden yapılan azarlama olduğunu belirtti. Bunun zor bir iş olduğunu ve nükteli kelimelerin âdeta bir başka kılık, kıyafet giydiğini ve o şekilde ifade edildiğini anlattı. Hicvin ise bu işin tenkit tarafı olduğunu ve bir nevi hataları yüze vurma amacı taşıdığından bahsetti. Sözlerine Nâbî ve şiirleri ile devam eden Prof. Dr. Öztoprak, Nâbî’nin manzumelerinde hem düşünen hem düşünmeye sevk eden ifadeler olmasından dolayı Türk şiirindeki hikemî tarzın temsilcisi olarak görüldüğünü ifade etti. Onun diğer şairlerden farklı olarak bir takım gözlemlerini not alırken içeriğinde nükteyi göz ardı etmediğini belirtti ve beyitlerden örnek verdi.

Prof. Dr. Öztoprak, Nefî’den bahsetmemek olmaz diyerek şu sözlerle devam etti: “Nefî’nin dili çok ağırdır, onun dilinden herkes korkar. Tabii bunlar hep diğer şairlerle yaşadığı karşılıklı şeyler. Nefî’nin şiirlerinde nükte var ama büyük bir kısmı da hicivdir.” Prof. Dr. Öztoprak daha sonra divan edebiyatının usta şairlerinden Nefî ve Yahya Efendi arasında geçen latife içerikli şiirlerden bahsetti.

Korona Mizahı

Sohbetin devamında yönetici Doç. Dr. Ay Say, koronavirüsün halk şiirinde, mânilerde, karikatürlerde, komedi programlarında görsellerle ve yazılarla yerini mizahi olarak bulduğunu belirtti. Mâni kültürünü hâlâ taşıdığımızı ve bugün de koronavirüs ile ilgili hem mâni şairlerimizin hem de aşıklarımızın nükteli şiirler yazdıklarını ifade etti. Prof. Dr. Öztoprak, mizah yoluyla içinde bulunduğumuz küresel salgın sürecine ışık tutulduğunu ve gerilimlerin nükteyle ifade edilmeye başlandığını söyledi. Ardından Prof. Dr. Öztoprak Öztoprak, kendisine ait olan koronavirüs konulu birkaç mânisini okudu. “Virüs kaptım korona/Yaşar mıyım sor ona/Gurbette bir yârim var/Ben ölürsem kor ona.

Canlı olarak gerçekleştirilen KOCAV Sohbetleri yayınına dinleyici olarak iştirak eden misafirlerimizin hocalarımıza sorularını iletmeleri ve iyi dilek ile teşekkürlerinin sunmalarının ardından sohbet sona erdi.

Haber

H. Aybala TÜZÜN (İhtisas 1)