KOCAV’ın divan sohbetlerinde Hacı ArifBey Konağı’nda bu haftanın post sahibi Prof. Dr. Hayati Durmaz’dı. Sınavların bittiği, gönlün bir dem muhabbete hasret kaldığı bir zamanda, Hacı Arif Bey Konağı’nda büyüklerimizin sohbetini dinledik ve beraberinde şömine başında çayımızı yudumladık. Durmuş Hocaoğlu, Kemal Çapraz, Ömer Lütfi Mete ve Erol Güngör’ün ruhlarına birer Fatiha göndererek başladık sohbete. Hoca konuyu İbn-i Sina’nın Farabi’nin, İbn Rüşd’ün ve bu âlimlerden bahsetmenin neden önemli olduğunu izah ile başladı önce. “Biz İbn-i Sina’dan, Farabi’den, İbn Rüşd’den ve onların Batı toplumlarında nasıl saygı gördüklerinden çokça bahsederiz. Fakat derinlemesine bir birikimimiz hiçbir zaman olmamıştır.” diyerek aslında bu âlimlerin derinlemesine okunması ve her yönleri ile anlaşılması gerektiğini vurguladı. İbn-i Sina’nın tıp alanında o zamana kadar ortaya koyulamamış bir eserin sahibi olduğundan bahsetti. Daha sonra ise yüzlerce eserlerinin arasında İbn-i Sina’nın en önemli eserlerinden biri olan El Kanun Fit Tıp eserinden ve bu eserin her bir cildinden ve bu ciltlerin içeriğine değindi. Batılıların insan anatomisini tarif edemediği yıllarda İbn-i Sina’nın sistemleri modern anlamda çizdiğini ifade etti. Hoca, Tıp doktoru olması hasebiyle İbn-i Sina’dan biraz daha ayrıntıyla bahsederken, aslında kendisinin yüzden fazla eserinin olduğunu ve bunların sadece tıp alanında değil, mantık, felsefe, kimya alanlarında olduklarını, İbn-i Sina’nın çok büyük bir fikir adamı olduğunu belirtti. Bütün bunlara rağmen ise ülkemizde İbn-i Sina ile alakalı çalışan çok da fazla bilim adamı olmadığını, bu çalışan az sayıdaki bilim adamlarının da kendisinin felsefi yanı ile pek de alakalı olmadığını söyledi. İbn-i Sina’nın İslam felsefinde dünya tarafından tanınan dört önemli isimden biri olduğu düşünülünce bunun ne kadar büyük bir eksiklik olduğunu da vurguladı. Daha sonra The İmam ve Gülün Bittiği Yer, Sözün Bittiği Yer, Ateşin Düştüğü Yer gibi filmlerin yönetmeni İsmail Güneş devraldı. Diriliş Ertuğrul dizisini değerlendirirken bir taraftan da sinema ve televizyonculuktaki önemli sorunlarımıza değindi. Diziyi genel anlamda beğendiğini ifade eden Güneş, bu kadar emek verilen ve yatırım yapılan bir projenin her hafta çekilme zorunluluğundan dolayı aceleye gelmesinin ve kalitesinin düşmesinin, iyi planlanmamış “gecekondu” iş yapma anlayışına sahip olmamızdan kaynaklandığını ifade etti. Televizyon ve sinemanın bir nesli var da yok da edebileceğini vurguladı. Soğuk bir Ocak akşamında Kültür Ocağı’nda ısınmaya gelen bizler, bu sıcak, samimi ve bir o kadar da dertli büyüklerimizi dinlerken simit eşliğinde çaylarımızı yudumladık, yeni İbn-i Sina’lar ve Ertuğrullar bulabilmenin umuduyla…
Hazırlayan
Emir KARAKAYA