21. Düşünce Sohbeti: “Modern Üniversite Akletmeyi Merkeze Alan Bir Değişim, Dönüşüm Meselesidir”
Düşünce Dergisi tarafından düzenlenen 21. Düşünce Sohbeti,18 Mart 2023 tarihinde “Cumhuriyet’in 100. Yılında Üniversite ve Türk Üniversitesi” konu başlığında panel şeklinde gerçekleştirildi. Panelin açılışını Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Azmi Özcan yaptı.
“Eğitim Özgün ve Özgürlük Ortamında Yürümelidir”
Panelin açılışını yapan Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Azmi Özcan, eğitimin doğrudan varlıkla ve kimlikle ilgili olduğundan bahsederek sözlerine başladı. Eğitim ve kültürün tek başına bir değer olarak değil, toplumu ve kimliği oluşturan bütün diğer medeniyet değerleri içerisinde bir anlam bütünlüğüne sahip olduğundan söz etti. Tarihimizde üniversitenin 2. Meşrutiyete kadar olan dönemde dini kabuller çerçevesinde, 2. Meşrutiyet’te de ideolojik kabuller çerçevesinde büyüdüğünü sözlerine ekledi. “Bizatihi özgün ve özgürlük ortamında yürümesi gereken eğitim öğretim faaliyetleri bir türlü rüçhaniyetini elde edemedi. Bu günümüzde de böyle.”
Prof. Dr. Özcan sözlerini şu şekilde bitirdi:“Üniversite ne için gerekli? Önce orada anlaşalım. Genel olarak biz deriz ki üniversitenin asli vazifesi bilim üretmek. Ama en az bunun kadar önemli ihmal edilen değer üretmek yönü olmalı. Çünkü üniversite ailesi toplumun en nitelikli insanlarından oluşan kesim ve onların ürettikleri değerler toplumu taşır. Üniversite sadece bilim üretmemeli, bu bilimin nasıl kullanılacağını da üretmeli.”
“Üniversite Evrenseldir”
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hikmet Kırık, konuşmasına üniversitenin evrensel niteliğini ve eğitim ile araştırma fonksiyonlarını ele alarak başladı. Konuşmasını çeşitli anekdotlarlaaktaran Prof. Dr. Kırık, Umberto Eco’nun Gülün Adı romanından da bu bağlamda bahsetti. Bu bahisten yola çıkarak esas sorunun bilgi hakkında olduğunu ifade etti. Bilginin kaynağının modern tarih içerisindeki değişiminden söz etti. Londra veya İtalya gibi ülkelerdeki erken dönem üniversitelerinin bilgiyi aktarmanın din adamlarının görevi olduğunu ve bunun için dini eğitimin lazım olduğunu söyledi. Modernleşmeyle birlikte bu durumun değişmesinin sebebinin aklın devreye girmesiyle ve bilginin keşfiyle ilgili olduğunu sözlerine ekledi. “Dolayısıyla modern üniversite akıl merkezli bir tasavvurla dini tasavvurun ötesine geçip akletmeyi merkeze alan bir değişim, dönüşüm meselesi.”
Modern düşüncenin doğuşunun bilginin ne olduğuna ilişkin görüşleri değiştirmesinden bahseden Prof. Dr. Kırık, bu noktada üniversitenin devreye girdiğini söyledi. Bireyin toplumsal anlamda nasıl yaşaması gerektiğini temel alarak iyi hayat nedir sorusunun önemli olduğundan söz etti. Soru sorma biçiminin önemini anlatıp sözlerini şöyle bitirdi: “Son olarak değinilmesi esas olan sorulardır. Esas mesele hakikate ulaşmada ‘Ne oldu?’ sorusundan ziyade ‘Neden oldu?’ ve ‘Nasıl oldu?’ sorularını sormak. Sorular cevaplarını belirler.”
“Üniversite Bir Süreçtir”
İbn Haldun Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Vehbi Baysan sözlerine eğitimin mecburi hale getirilmesinden bahsederek başladı. Tarih içerisinde ele alarak ilk olarak 1763’de Prusya’da, 1814’de Danimarka’da sonra da 1824 yılında Osmanlı’da eğitimin mecburi hale geldiğini ifade etti. Eğitim sürecimizin dünyadaki gelişmelerle paralel gittiğini de ekledi. Bunun dışında üniversitenin bir süreç olduğunu ve Türkiye’de de böyle olduğundan söz etti. “Ama Türkiye’nin böyle en büyük avantajı ve dezavantajı işgal edilememiş olması. Türkiye ne yapıyorsa deneme-yanılma yoluyla, çoğu zaman da yanılıyorsunuz ama hiç önemli değil, yaptığınız hata sizin. Biraz da böyle bakmak lazım.”
Türkiye’de eğitimin, deneme yanılma yoluyla yapılmasının pek çok yerde fire verdiğini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Baysan, bu anlamda Türkiye’deki üniversite serüveninin sonucuna da “Bizdeki üniversite serüveni biraz da bu gençliği bir şekilde mezun etmeye ya da üniversite sistemine almayı hedefliyor. Bu aslında çok da istenen bir şey değil. Bu kadar üniversite mezununun olduğu yerde, dikkat ediyorsunuz, mesela röntgen cihazlarını yapacak mühendisler yetişiyor ama onu tamir edecek adam yok ortada ya da marangoz bulamıyorsunuz ya da orta seviyede iş yapacak insanları bulamıyorsunuz.” sözleriyle değindi.
Üniversite Yaşadığımız Dünyanın Neresinde?
İzleyicileri farklı kaynaklarla besleyen panelin sonunda “Meselenin ruhu” olan kısımlarına ilişkin değerlendirmeleri için söz Prof. Dr. Tahsin Görgün’e verildi. Prof. Dr. Görgün, en başta üniversite konusu konuşulurken sorulması gereken sorunun, “Nasıl bir dünyada yaşıyoruz ve üniversite bu dünya içinde nerede durur?” sorusu olması gerektiğini söyledi. Bunun çok önemli bir nokta olduğunun altını çizen Prof. Dr. Görgün, bizim gibi İslam medeniyetine mensup ve medeniyet iddiası olan bir millet için bu mevzunun daha da önem kazandığını vurguladı. Prof. Dr. Görgün, özellikle bu konu ile alakalı olarak temsil gücü yüksek bir tespiti dinleyenlerle paylaştı. Münih’te gerçekleştirilen Güvenlik Konferansı’nda yapılan değerlendirmelerin konuyla ilgili içerdiği tespitleri aktardı: “2017 yılında yapılan konferansta yapılan değerlendirmelerde bugün içinde bulunduğumuz dünyaya ilişkin olarak özellikle şu kavramlar önemlidir: Post-truth, post-west ve post-order. Bunun anlamı, bizlerin artık hakikat sonrası, batı sonrası ve düzen sonrası bir dünyada yaşıyor olduğumuzdur. Yani insanlığa hükmeden bir Batı artık yoktur. Esasen bu durum 2. Dünya savaşında gerçekleşmiştir. Ancak haberi Türkiye’ye hala ulaşmamıştır. Türkiye’deki üniversiteye ise hiç ulaşmadığını söylemek gerekir. Bizim kafamızda hala bütün o aydınlanmanın kaynağı olan Batı yer alır. Ancak yukarıda söylenen şey de Batı Avrupa’nın bizzat kendisinin iddia ettiği şeydir. Buna göre hakikat diye bir şey yok; en azından modern Batı’nın böyle bir iddiası yoktur.”
“Varlık İlkemizi Hakikat İle İrtibat Üzerine Kurmuşuz”
Batı medeniyetine ilişkin olarak bu ifadelerinden sonra Prof. Dr. Görgün, olmayan Batı’nın, olmayan düzenin yerini bundan sonra kaosun alacağını belirtti. Zira düzen olmayınca herkesin kendi başının çaresine bakmak zorunda kalacağı vurgusu yaptı. Türk milleti olarak bizim bu meseleyi ciddiye almamız halinde nasıl bir vaziyetle karşı karşıya olacağımıza ilişkin değerlendirmeleriyle sözlerine devam etti. “Türkiye olarak bizim de düzen olmayınca başımızın çaresine bakmamız gerekecektir. Ancak biz hiçbir zaman ‘hakikat yoktur’ iddiasında da bulunmuyoruz. Çünkü daha devletimizin kurucu belgesi niteliğindeki İstiklâl Marşı’mızda, ‘Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!’ diyor. Bizler varlık ilkemizi hakikat ile irtibat üzerine kurmuş ve meşruiyetimizi Hakk’a tapmaküzerinden temellendirmişiz. Bu nedenle de İstiklâl Harbi, İstiklâl Marşı okunmadan anlaşılmaz. Dolayısıyla bu devletin ruhu İstiklâl Marşı’dır. O da hakikatle irtibat üzerine kuruludur.”
Prof. Dr. Görgün bu ifadelerinden sonraBatı’nın olmadığı şartlarda birileri istediği kadar hakikatin olmadığını söylese dahi bizim her halükarda Hak ve hakikat ile irtibat halinde olduğumuzun farkında olmamız gerektiğini belirtti. Hakikate ilişkin sözlerine demokrasi ve seçimin bulunduğu ortamlarda siyasetçilerin hakikati 5 yıllık düşüneceğini belirterek devam etti. Siyasetin tabiatı gereği zaten böyle olması gerektiğini, bunda yanlış bir şey bulunmadığını da ilave etti. Ancak bilimin siyasetçilerden farklı olarak hakikati 500 yıllık, 1000 yıllık düşüneceğini söyledi. Prof. Dr. Görgün, bu eylemi gerçekleştirecek kurumun ise üniversiteler olduğunun altını çizdi.
“Üniversite Siyaset ve Ekonomi Üstü Bir Kurumdur”
Sözlerine öğrenilmiş çaresizlik kavramı üzerine açıklamalarıyla devam eden Prof. Dr. Görgün, bu kavramın artık tüm Avrupa için kullanıldığını ifade etti. Bizim kendi durumumuzun ise çok farklı olduğunu, bizde öğrenilmiş çaresizliğin üretildiği yerin hakikat peşinde koşması gereken üniversiteler olduğunu söyledi. Bunun özellikle geçmişten gelen kurgu içinde yer almayışımızın bugüne yansıyan öğrenilmiş çaresizliği olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Görgün, üniversitelerin bu halinin milletin aleyhine işleyen bir mekanizma teşkil ettiğini belirtti. Zira günümüzdeki akademik çalışmanın manasının Batılıların yazdığı metinleri okuyup Türkçeye çevirmeden ibaret kalmasının bunun bir sonucu olduğunun altını çizdi. Esas üniversitenin milletin kendi kendinin şuurunu ürettiği üniversite olduğunu; siyaset ve ekonomi üstü bir kurum olduğunu söyleyerek açıklamalarını sonlandırdı.
Konuşmaların ardından dinleyiciler panelistlere sorularını yöneltti.Salondaki genç dinleyicilerin bugüne intikal eden birikimi kullanarak “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller olarak nehri tekrar yatağına kavuşturacak adımları atmaları temenni edilerek program sona erdirildi
Hazırlayanlar
Beyzanur KANDEMİR (İhtisas 2)
Zeynep ÖZTÜRK (Gelişme 2)
Elif Dilruba ARIKAN (İhtisas 2)