Zaman getirir mi beklenilenleri, beklenenler gelir mi zamanla birlikte? Mesela kış çıkarır mı başını bu yalancı baharın buğusunu elinin tersiyle silip? Sonra şemsiyesi elinde hazır olda yağmurun yağmasını bekleyen kahraman genç kurtarır mı sevdiği kızı bir avuç suda boğulmaktan? Şarkılar, şiirler ulaşır mı bir gün adresine? Peki ya Başını ellerinin arasına alıp ilham bekleyen yazar, kavuşabilecek mi perilerine? Rengini arayan ressam onu bulabilecek mi? Kuşun kanat çırpmasını bekleyen fotoğrafçı yakalayabilecek mi doğru anı? Ya bekleyenler beklediklerini bulabilecek mi zamanla, ya da zaman… Bütün bunlar bilinmez belki ama beklediğimiz hep beklediğimiz Rengahenk 26 nihayet karşımızda ve yine dopdolu…
Çocukluğumuzla birlikte geride bıraktığımız ve aslında ardında yatan kültürü bir şekilde göz ardı ettiğimiz bilmecelerle hem çocukluğumuza hem kültürümüze dönüyoruz. Ve hazır dönmüşken çocukluğumuza bir süre daha misafir oluyoruz orada masallar ve günümüzdeki izdüşemeyenlerini irdeliyoruz ve hep diyoruz ‘’Bir Varmış Bir Yokmuş’’ hiç yokmuş… Çocukluğumuza dönmüşken hep orda kalsak hep çocuk kalsak diyenler ‘’nostalji’’ yapanlar olabilir. Ama hazır geçmişe dönmüşken biraz daha hız kazanıp Osmanlı ve sonrası mizah basınında kadın imgesini inceliyor ve o dönemde toplumda norm kabul edilen ‘’şeylere’’ adesemizi tutuyoruz. Ve sonra şiir elini tutuyor yüreğimizin ve ‘Güzel’ diyoruz her şey…
Camiler, kalabalıklar ve insan… Sonra Kerkük karşılıyor bizi olanca kurbiyetiyle ve tüm ‘’Irakları’’ arşınlıyoruz. Sonra ‘’İsmiyle Müsemma Bir Münevver’’ Münevver Ayaşlı Sadullah Paşa Yalısı’nda ağırlıyor bizi. Ve sonra ‘’Pak’’ ‘Kelimeleri’ kucaklıyoruz ve onları gözümüzden gönlümüze bırakıyoruz… Sonra vahşi doğada selamlıyoruz emaneti ve ona hıyanet eden emanetçiyi… Ve yine şiirler tutuyor elini yüreğimizin. Ve iki hece tek nefeste ağızdan çıkan ölüm bıçak gibi kestiğinde hayatı geride kalanlar tek nefes tek yürek olur ellerini bir duada buluşturur sevdiklerinin ardından… Ve yine köşelerine kuruluyoruz yazarların, elimizde bir bardak demli çay, isteyene bol köpüklü kahve… Geçerken Afyon’a ve Sivas’a uğramayı da ihmal etmiyoruz…
Kültür Sanat ve Mizah, Teknocan ve Üçüncügöz, makaleler, denemeler hepsi yine dolu dopdolu bekliyor bizi… Belki gelmeyecek beklenenler, belki yalancı bahar yerini sahicisine bırakacak kışa izin vermeden, belki kahraman gencin şemsiyesini rüzgâr kıracak ve kurtaramayacak sevdiğini bir avuç suda boğulmaktan, şarkılar ve şiirler hiç ulaşamayacak adresine belki de adresini hep şaşıracak… Belki hiç bir zaman ilhamını bulamayacak başını ellerinin arasına alan yazar. Belki ressam hiç bir zaman doğru renkleri kullanamayacak, belki kuş öylece oturacak fotoğrafçıya inat… Ve belki zaman hiç bir zaman beklenilenleri getirmeyecek… Ama duyduk duymadık demeyin! Beklediğimize hep değen, ve yine rengarenk olan Rengahenk 26 şimdi burada bizlerle….
Beyza KARAKAYA (İhtisas 2)