Lozan’ı Anlamak
100. Yılında Cumhuriyet Dün-Bugün-Yarın üst başlıklı Konferans/Panel/Açıkoturum dizimize 28 Ocak 2023 tarihinde “100. Yılında Lozan” paneli ile devam ettik. Panelin oturum başkanlığını İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Budak gerçekleştirdi. Konuşmacılar Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak “Doğu Akdeniz ve Adalar”, Yıldız Teknik Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif Okur “Lozan’da Çözülemeyen Sorun; Musul” ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ramazan Erhan Güllü “Lozan’dan Günümüze Azınlıklar Meselesi” başlıklarıyla Lozan’ı ele aldılar.
“Misak-ı Milli donuk Bir Metin Değildir, Dinamiktir”
Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak “Doğu Akdeniz ve Adalar” başlığıyla ilgili konuşmasına Lozan’ın Misak-ı Milli şartlarında hayata geçirilen bir metin olması dolayısıyla Misak-ı Milli konusuyla başladı. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı yaparken sahip olduğu yol haritasının Misak-ı Milli olduğunu ifade etti. “Misak-ı Milli adeta bir rehber kılavuzu niteliğindedir.”
Türkiye’nin Bağımsızlık Belgesi
Sözlerine Lozan’ın nasıl bir metin olduğuyla ilgili devam eden Prof. Dr. Kızıltoprak, Lozan Barış Antlaşması’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk tarihinin en önemli belgesi olma niteliğini “Türkiye’nin bağımsızlık belgesi” sözleriyle vurguladı. Daha sonra ise Türklerin tarih boyunca hür iradeye sahip bağımsız bir devlet olmasından bahsetti ve bu anlaşmayla Türk milletinin, sınırlarını geri çekme sürecini durdurması sebebiyle “1683’den 1923’e kadar yaklaşık 240 yıllık süreçte Türk milletinin yaptığı en başarılı anlaşmadır.” cümlelerini sarf etti. Son olarak ise Antlaşma’nın maddelerini açıklarken Lozan’ın aslında çok önemli bir köşe taşı olduğunu ve çok yönlü değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Antlaşma’nın bugüne kadar olan tesirlerine yakın tarihimizden örnekler vererek konuşmasını sonlandırdı.
Yenildik Ama Ölmeyeceğiz
Prof. Dr. Mehmet Akif Okur da “Lozan’da Çözülemeyen Sorun: Musul” başlığına sahip konuşmasına Misak-ı Milli sınırlarıyla başladı. 1. Dünya Savaşı sonrasında devletin ileri gelenlerinin aradığı kararlar ve sınırların belirlenmesi hususunda şu açıklamalarda bulundu: “Bir millet kumaşı tarif ediyorsunuz. O millet kumaşıyla yolunuza sorunsuz devam edebilmeniz için onun tüm civar ipliklerini de içine almanız lazım. Dolayısıyla sınırları öyle bir yerden çizmelisiniz ki, benden dediğiniz yani millet tanımı yaptığınız unsuru bunun içine almalısınız ve onunla artık aynı tarihi akışı içinde akmanız lazım.”
Musul Meselesi
Türklerin Irak’a dönüşü ve Arap Krallığı’nın çöküşü 23 Mart 1923 tarihinde gerçekleşti. Bu sebeple Prof. Dr. Okur, Britanya için Musul’un anlamına ilişkin, İngiliz Parlamentosundan 8 bakanın kabineye sunduğu bir rapordan alıntı yaptı: “Muzaffer Türkiye’nin Musul’da durması beklenmediktir. Türkiye her an ele geçirebilecek kudrette olduğu için Bağdat’ı isteyebilir ve ele geçirebilir. Ne de Bağdat’ı geri almış vaziyetteki Türkiye Basrasız durmak isteyecektir. Her şart altında sonuçlar yalnızca Irak krallığıyla da sınırlı kalmayacaktır. Pers körfezinin tepesinde muzaffer Türkiye’nin bulunuşunun bu denizdeki ve Britanya Donanması’nın esas petrol tedarikinin yapıldığı komşu bölgedeki İngiliz çıkarlarına zarar vermemesi çok düşük bir ihtimaldir.” Raporun devamında sunulan diğer kesit ise: “Bu durum taaruzkar bir İslam Devletini Orta Doğu’nun zenginliklerini kontrol edebileceği konumda, merkezi bir yere yerleştirebilir ve bu bölgelerde hatta Hindistan’da İngiliz çıkarları açısından uzun vadede yıkıcı olabilecek sonuçlar doğurabilir.”
Yargı Emperyalizmi
Son olarak Musul tartışmalarına Milletler Cemiyetinin dahil olmasına değinen Prof. Dr. Okur, gönderilen raporda Türkiye lehine önemli kesitler bulunmasına karşın verilen kararın aleyhte olduğundan bahsetti. Türkiye’nin bu kararı tanımamasına karşın “Musul meselesi ile ilgili hukuki delillerimizin hepsi geçerlidir. Sadece bugün bunun için bir muhatap yoktur.” ifadelerini kullandı.
Azınlıklar
Doç. Dr. Ramazan Erhan Güllü “Lozan’dan Günümüze Azınlıklar Meselesi” adlı konuşmasında, meclisin azınlıklar ile ilgili çözümünün mübadele olduğunun altını çizdi. Devamında ise azınlıkların ilk kez Misak-ı Milli’de tarif edildiğini dile getirdi. Bu tarife göre ise azınlıkların gayrimüslimlerden oluşacağını söyledi. Yapılan bu tanımı “Biz sadece gayrimüslimleri azınlık olarak tanıyoruz ve mübadeleyi kaçınılmaz olarak uygulayacak hükümlerin getirilmesini istiyoruz.”şeklindevurguladı.
Patrikhanenin Ayrılması Bir Darbedir
Azınlıklar hususunda karşılaşılan ilk sorunun tanım meselesinden kaynaklandığını ifade eden Doç. Dr. Güllü, her iki tarafın da mübadele taraftarı olduğunu ancak mübadele hususunda görüş ayrılığının olduğundan bahsetti. “Türkiye mübadeleyi ülkenin tamamını kapsayacak şekilde ve zorunlu istiyor.” taleplerine karşın Yunanistan heyetinin “Mübadele gönüllülük esasına göre olmalıdır ve İstanbul Rumları İstanbul’da kalmaya devam etmelidir.” beyanını da ekledi. Bu görüş ayrılığında İngiliz heyetinin Yunanistan’a yakın tavır sergilediğini söyleyen Doç. Dr. Güllü, “Türk heyeti kendince bir hamle yaparak bu defa Patrikhane meselesini gündeme getiriyor” dedi. Patrikhane’nin ayrılmasının Batılılar tarafından Hristiyanlığa karşı bir darbe olarak görülmesinden de söz etti. Son olarak ise Milli Mücadele döneminde Patrikhane için “Bir Yunan karargâhı gibi çalışmıştır.” ifadelerini kullandı.
Hazırlayan: Elif Dilruba Arıkan (İhtisas 2)