Konferans/Panel/Açık Oturum dizisinin Şubat ayının ikinci konuğu Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Felsefe Tarihi ABD Başkanı Prof. Dr. Hakan Poyraz “Gyges’in Yüzüğü: Görünmezlik Durumunda Ahlâk” başlıklı
sunumuyla bizlerle oldu. Gyges ile ilgili iki hikâyeden biri olan Hebel’in “Gyges’in Yüzüğü”nde olayın nasıl anlatıldığını ve Platon’un “Devlet” kitabında anlattığı mitoslaşmış hikâyeyi bizlere hatırlatıldıktan sonra Gyges’in görünmez kılan yüzüğü üzerine Platon’un öğrencileriyle yaptıkları düşünce deneylerinden bahsetti. Ve arkasından salona “Gyges’in yüzüğü eğer bizde olsaydı neler yapardık?” sorusunu sordu. Belki ufak ahlaksızlıklarda bizi tutabilecek bir şey yoktu fakat örneğin emekli maaşını almış bir amcanın parasını çalmayı düşündüğümüzde bizleri onu yapmaktan alıkoyan bir güç var, dedi. Eğer görünmezlik durumunda ahlak varsa o güç neyse orada aramak gerektiğini belirtti. Aksi takdirde ahlak denilen şey bizim için bir mahkûmiyet alanı olacaktır. Bu tartışmayı genellikle filozoflar şu başlık altında incelemektedirler: Niçin ahlaklı olmalıyız, ahlaka neden gerek duyuyoruz? Sokrates’in cevabı üzerinden ilerleyeceğini söyledikten sonra Sokrates’in “İnsanı insan yapan bir takım erdemler ya da değerler vardır.” sözünü aktardı. Onun kendi kültür dünyasının değerleriyle bunu dört temel değerle, erdemle açıklamaya çalıştığını ve bunlardan bir tanesi cesaret, kahramanlık. Bir tanesi ölçülülük, bir tanesi de bilgelik. Bütün bu erdemleri kapsayan, kontrol eden erdemin ise adalet olduğunu söyledi. Bu dört temel değer bir kişide olması gerektiği gibi olursa o kişi Sokrates’e göre doğru bir kişidir. Bu değerlerden sonra bu erdemlerin tarihini, gelişimini anlattı.
Ahlak felsefesi ahlak fenomenini değerlendirmeyi ele aldığını ve birbirinden farklı birçok ahlak tecrübelerini bir araya getirerek bütün bu farklılıklara rağmen bunlara ahlak denmesine sebep olan temel yapıyı ortaya çıkartmaya ve bu temelden hareketle de bir ahlak prensibi koymaya çalıştığını belirtti. Ardından ahlak kelimesinin etimolojik kökünden, özelliklerinden ve tarihsel sürecinden bahsetti. Düşülen ahlakla yaşanılan ahlak arasındaki ayrımı yapmak adına filozofların kullandığı etik kelimesinin süreci ve toplum dilinde zamanla ahlak yerine kullanıldığının üzerinde de durduktan sonra eski Türkçedeki ahlakın karşılığı olan kılık kelimesini, kıyafetnamelerde bunlardan nasıl bahsedildiğini anlattı. Kişinin öncelikle kendinde ahlakı tamamlaması gerektiğini, kendini ve erdemi gerçekleştirdikten sonra toplumda da bunun sağlanacağını iletti. Bununla bağlantılı olarak kısaca ahlak ve politika konusuna da değindi. Allah’ın yaratıcı olup bizleri yarattıktan sonra bizim onun vekili olduğumuzu ve bu vekillere yaratacak bir şey kalmadığını, sadece iyi eylemler, güzel eylemler yaratmanın insanın elinde kaldığını söyledi. “Yani bu ahlâk (etimolojik olarak kökeni olan “hulk” kelimesi) ve yaratma arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır. Kişi eğer gerçekten kendisini iyi ve güzel eylemlerle gerçekleştiriyorsa görünmezlik durumunda da bu eyleminden vazgeçmeyecektir, alışkanlık bir süre sonra karakter haline gelecektir” dedi. Allah korkusu bizi görünmezlik halinde elbette bazı kötülüklerden koruyacaktır fakat Allah’a inanmayıp yine de iyi olan insanlar var onları durduran ne? Sorusundan sonra ahlakın toplumsal bağlara indirgenemeyeceğini, insanı insan yapan, insanın kendini gerçekleştirmesini mümkün kılan zemin içerisinde ele alınması gerektiğini söyledi.
Ahlakı iki boyutta ele aldığını söyleyen Poyraz, birinin etimolojisiyle bizi ilgilendiren kısım birisinin de toplumsal ilişkiler bazında ilgilendiren kısım olduğunu da ekledi. Kendisinin çizdiği bir çerçeve olan iç ahlak ve dış ahlakın; dışın, bir toplumun uymak zorunda olduğu kurallar, için ise kişi ahlakı, o yaratıcı taraf olduğunu söyleyerek, durumun anlaşılması için dış ahlakın bir savaşçının elindeki kalkanken iç ahlakın da üzerine giydiği zırh olduğunun örneğini verdi. Bu kalkan ve zırh dışarıdan gelen etkilerden korur. Dış olmadan için olması mümkün değilken iç olmadan da dışın olması mümkün değildir. Eğer bir dış ahlak kendini aşacak bir iç ahlak yaratamıyorsa orada bir çöküşün olacağına değindi. Yani kalkan dışarıdan gelen darbelere karşı korurken cengâverin hareketini kısıtlıyorsa çöküşme hâsıl olacaktır. Soru cevap kısmına geçildiğinde “İç ahlakı oluşturan, onu destekleyen etmen nedir?” sorusuna Poyraz, “Bulunan kurum, toplum herkese özel bir elbise dikemez, ortalama uygun olarak oluşturduğu elbise yani dış ahlak kişiye dar veya bol geldiği zaman kişi kendine bir iç ahlak oluşturur. Elbiseyi yeniden kendine göre oluşturur. Fakat bu sadece kurumun sunduğu kimlik üzerinden de olmamalı, toplumsal olanı yıkmadan aşmak yani üstüne çıkmak gerekiyor” diyerek cevap verdi. Prof. Dr. Poyraz, ahlakın görünmezlik durumunda dahi var olabilmesi için doğru olmak gerektiğini, vicdanın yani insanın doğru şekilde olduğu zaman ne zaman nerede olursa olsun hakikaten, haktan ayrılmayacağını, hatta vicdanın adeta bir alarm gibi çalacağını dile getirdikten sonra konferans sona erdi