Divan Sohbetleri programının 25 Nisan 2014 gün ki post sahibi Dr. Ümran idi. Genel bir halk edebiyatı bilgisi ile sözlerine başlayan Dr.Ümran Ay, âşıkların İstanbul’a yönelmesiyle gelişen halk edebiyatının İstanbul eksenli gelişiminden bahsetti.
Fatih‘in fetihten sonra İstanbul’u ticari, kültürel alanda geliştirmeye yönelik yaptığı çalışmalar 15.yüzyılda dan 16.yüzyıla girerken İstanbul’u büyük bir cazibe merkezi haline getirmiştir. Fatih zamanında açılan Sahn-ı Seman Medreselerini, Kanuni zamanında açılan ellilik medreseler izledi. Bu yeni gelişmeler İstanbul’u bir kültür merkezi haline getirmiştir. 17. ve 18.yüzyıl da batılı mimarlar etkisi ile İstanbul yeniden inşa edildi. Karşı yakada Göksu, Küçüksu birer mesire alanı olarak kullanılmaya başlandı. Âşıkların İstanbul’da görülmeye başlaması bu zamanda olmuştur. 4. Ahmet zamanında âşıklar saray içlerinde ağırlanmaya başlandı. 19.yüzyıla gelindiğinde sarayda saz meclisleri düzenlenmeye başlandı. Bu zamandan sonra sarayda halk edebiyatı kabul görmeye başladı.
19. yüzyıl da kapatılan yeniçeri ocağı âşıklar için önemli bir devri işaret eder. Çünkü çoğu âşık yeniçeri kökenlidir ve sarayda kurulan meclislerin yanında âşık kahveleri İstanbul içlerinde boy göstermeye başlamıştır. 1950’li yıllara kadar bu devam eden âşık kahveleri halk edebiyatının divan edebiyatıyla mücadelesinde önemli görevler üstlenmiştir. Âşıkların irticalen oluşturdukları şiirleri sazla bütünleştirmesi ve bunları halk diliyle yapması ne kadar mahir olduklarının bir göstergesidir aslında.
Aslen âşık geleneği Anadolu’da konargöçer şekilde başlamış olup zamanla İstanbul’da yerleşik kahvelerde kendisini göstermiştir. 19.yüzyıl da 2. Abdülhamit’in dikkatini çeken bu durum devlet eliyle bir başkan seçilmesini sağlamıştır. Reis-i Âşıkan denilen bu kişi kahvelerde fasılların nasıl düzenleneceğini belirler, âşıkları tayin eder.
Kahvehanelere âşıklarla beraber âşıkların çırakları da gelirdi. Belirli bir olgunluğa ulaşan çıraklara ‘’itimatname’’ verilirdi. İcazetini alan âşıklar Anadolu’ya açılırdı. Dadaloğlu, Seyran-i, Öksüz Ali, Beşiktaşlı Gedai bu âşıklardan birkaçıdır.
Âşık kahvesinin bir diğer geleneği de fasılda izlenmesi gereken sıradır. Gazelle başlanan tertip her bir aşığın Divan okumasıyla devam eder. Taşlamalar kısmında âşıklar birbirlerini ince bir dille eleştirir ve bir muamma sorulur. Muammayı bilemeyen âşıkların ellerinden sazları alınır. Daha sonra hece vezniyle bir milli türkü okunur, birlik beraberliğin sağlanmasında önemlidir bu türküler. Çünkü meclise sadece büyükler değil çocuklar, torunlar da dâhil edilirdi. Bir nevi eğitim yuvasıdır âşık kahveleri. Fasıl koşmalarla ve nice şiirlerle devam eder. Tahir ile Zühre, Âşık Garip, Emrah ile Selvi, Köroğlu, Ferhat ile Şirin tertibin sonunda anlatılan hikâyelerden birkaçıdır.
Âşıkların diğer bir halk edebiyatına katkıları destan yazmalarıdır. Âşıklar kimi zaman kendi duygularını, kimi zaman toplumu etkileyen olayları konu almışlardır bu destanlarda.
Dilşad AKSOY (Giriş 2)