Prof. Dr. Nihat Öztoprak tarafından gerçekleştirilen Divan Sohbeti’nin konusu nükte üzerinde oldu. Tarihimizdeki şahsiyetlerin nasıl nükte yaptıklarını ve nüktenin bu zamana kadar geldiği noktayı ele aldı.
Prof. Dr. Nihat Öztoprak, sohbetine neden nükte kelimesinin kullanıldığını, nükte deyince ne anladığımız sorularına cevap vererek başladı. “Genç nesiller, nükteyi dillerinden kaldırıp bunun yerine ‘güldürü, espri, mizah’ kelimelerini kullanmaktadır. Ama mizah daha üst; nükteyi de içine alan ve daha geniş anlamları da ifade eden bir kelimedir. Şakayı, hicvi de içine alan geniş anlamlı bir sözdür mizah. Bazen nükte, hiciv yerine de kullanılıyor. Hâlbuki nükte ‘ince manalı söz’ demektir. Anlamı üzerinde düşünüldüğü zaman anlaşılandır. Hemen söylenir söylenmez anlaşılamayan ancak biraz kafa yorulduğu zaman anlaşılan bir sözdür ki; bu bazen bir kelime olur, bazen bir cümle olur. Birkaç nükte birlikte de olabilir. İçinde bir gizlilik, kapalılık, örtünme vardır. Eskiden nükte yerine ‘güldürme’ kelimesi de kullanılıyordu. Nüktede ise hem güldürme hem de düşündürme var. Diğerlerinde daha çok güldürme var. Nükte daha kapsamlıdır. Ayrıca nüktede güldürme ve düşündürmeyle birlikte, iğneleme vardır; dürtü, azarlama vardır. Ama bütün bunlarla birlikte nüktede karşı tarafı kırma yoktur, üzme yoktur. Karşı tarafı üzmeden varsa bir hatasını gösterme, onu kırmadan ona ders verme ya da onu güldürmedir nükte.
Bizim milletimizin yapısında da bu dediğimiz hasletler vardır. Yani insanları kırmadan hatalarını ifade etmek vardır. Araya kırgınlık sokmadan insanlara böyle sözlerle nükte yapmaktır esas olan. Bizim şaka anlayışımız da farklıdır. Bizim şakalarımızda, nüktelerde el kol hareketleri, işaretler kaba bulunmaktadır ve ikaz etmeye başlarız, yaptığın doğru bir şey değil, diye. Batı’da el kol hareketleri yapılır; itme kakma işaretlerle vs. şaka yapılır. Bizde de bunlar denendi ama tutmadı. Söze dayalı espriler tutmaya başladı. Bunun için Talk Show vb. şeyler hala devam ediyor. Çünkü daha çok sözlerden oluşmaktadır. Fiiller de mevcuttur elbette. Ama daha çok bir ya da iki odanın içerisinde gerçekleştirilmektedir, aynı bizim meddahlıkta olduğu gibi. Batılılarda renk cümbüşü hâkimdir her şeylerinde, birçok renk kullanmaktadırlar. Bizde ise öyle değildir. Bakınız camilerimize, sadelik hâkimdir. Bir dönem ince taş işlemeciliğini denemişiz ama tekrardan sadeliğe dönmüşüz. Bizim milletimiz kayda almamakta, bu bizim için eksiktir. Bir yazılsa ileride okunduğun da çok dikkat çekecek ve hoşa gidecek yazılar olacaktır. Öztoprak ‘Ama yazmıyoruz yazmayı sevmiyoruz’ diyerek yazılı olan birkaç nükte örneğini anlatarak sohbetini sonlandırdı.”