“Dünya, bir haz ve zevk ortamı olmadığı gibi, günah ve kusurlarına bulaşmamak için uzağında durulması gereken bir ‘ölümlü dünya’ da değil. Tam tersine işlenmek, şekil verilmek üzere mü’minin önüne serili bir madde ve malzeme yığınıdır. Bir yanıyla Tanrı’nın madde ve insan halinde zuhuru, diğer yanıyla da beşeri ihtirasların birikimi olarak alt edilecek düşman.”(Ülgener, 1981)
Güz ve Bahar dönemi KOCAV seminerlerinin sonlarında, yılda iki defa düzenlenen KOCAV Öğrenci Sempozyumu’nda bu dönem öğrenciler “Sabri Fehmi Ülgener”i anlattı. 21 Aralık 2013 Cumartesi günü Erol Güngör Kültür Merkezi’nde (EGKM) gerçekleştirilen öğrenci sempozyumunun koordinatörlüğünü İÜ Edebiyat Fakültesi Arş. Gör. M. Fatih Karakaya üstlendi.
“Sabri Fehmi Ülgener Sempozyumu” eş zamanlı olarak üç ayrı salonda, sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki bölüm şeklinde gerçekleştirildi. Sempozyum; “ Sabri Ülgener Dünyasına Bakış, İdeoloji, Aydınlar ve Sabri Ülgener, Zihniyet, İktisat ve Sabri Ülgener, Sabri Ülgener’in İktisadi Görüşleri, Harvard’da Bir Avusturyalı: Joseph Alois Schumpeter ve Türkiye’ye Sığınan Alman Bilim Adamları” olmak üzere altı oturumda gerçekleştirildi.
Sempozyumda sunum yapan KOCAV öğrencileri “ Gelenekli Sanatlar Karşısında Sabri Ülgener, Sabri Ülgener’in Aydınlara Bakışı, Max Weber’in Sosyal Bilimlerdeki Yeri ve Ülgener’in Değerlendirmeleri, Din, Tasavvuf ve İktisat…” gibi konularda toplamda 21 tebliğ sundular. Geniş katılımla gerçekleşen sempozyumun oturum başkanlıklarını ihtisas sınıfı öğrencileri Merve Ülker, Orhan Öksüz, Beyza Karakaya, Ali Kürşad Sak, Merve Susam ve Kübra Altıparmak yaptı.
Açılışta kürsüye ilk olarak sempozyumun koordinatörü M. Fatih Karakaya geldi. Sempozyumun önemini şu sözlerle vurguladı: “Bugün, Sabri Ülgener’in eserlerini ve fikirlerini değerlendireceğiz. Yer yer eleştireceğiz, yer yer ilgi alanlarını anlamaya çalışacağız. Bu vesileyle, Türkiye’de biraz ihmal edilmiş Sabri Ülgener’i tekrar hatırlamış olacağız. Bizim gibi bilimsel kariyer yapmak isteyen veya düşünce dünyasında farklı bir yol tutturmak isteyen kişilere de ciddi anlamda ilham verebilecek bir isimdir Sabri Ülgener.”
100 Yıllık Bir Mazi Karşınızda
Ardından ilk değerlendirmeleri yapmak üzere İÜ İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Delican kürsüye geldi. KOCAV öğrenci sempozyumlarıyla, henüz lisans eğitimini tamamlamamış gençlerin, bilgi üretmek ve bu bilgiyi bir topluluğa aktarmak; aynı zamanda bu işin nasıl yapıldığı konusunda birikim yaparak bunu alışkanlık haline getirmelerinin amaçlandığını belirtti. Açılış konuşmasını yapmak üzere Ahmet Güner Sayar’ı kürsüye davet etmeden önce şunları söyledi: “Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar benim lisanstan hocamdır. Kendisi Sabri Ülgener’in talebesi, asistanıydı. Böylelikle burada sizinle birlikte 4 kuşaklık bir halkayı tamamlamış oluyoruz. Ne büyük şans, 100 yıllık bir maziyi karşınızda görüyorsunuz; hem de tartışma ve değerlendirme fırsatını yakalamış oluyorsunuz.”
Osmanlı-Türk Münevveri
Açılış oturumunu yapmak üzere kürsüye gelen Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar, KOCAVlılar arasındaki bu saf, arı, duru birlikteliğin daim olması temennisiyle sözlerine başladı. “8 Mayıs 1911’de İstanbul’da Gümüşhanevi Dergâhı’nda dünyaya gelen Sabri Ülgener, 72 sene bu dünyada muammer olduktan sonra, 1 Temmuz 1983’te vefat etti. Onu biz toprağın merhametine terk ettik demeyeceğim çünkü terk etmiş olsaydık unutmuş olurduk. Neden unutamadığımızı anlamak için bugün bir araya geldik ve rahmetle anıyoruz. Sabri Bey Osmanlının son kuşağına mensup bir Osmanlı-Türk münevveridir. Gerçek anlamda bir münevverdir. Sabri Ülgener’i 500 kişilik bir sınıfta tanıdık ama münasebetimiz birebirdi. 2. sınıfta Sabri Bey’den Makro İktisat dersi aldım. Çok güzel ders anlatırdı. Derste ağır vakur adımlarla platforma çıkar, bir 10-15 dakika bir önceki dersin özetini yapar, sonra onu bağlar götürür, dersini tamamlardı. Onda Enfes bir Türkçe görürdünüz. Zaten yazdıklarını okuduğunuz zaman belki bir Balzac tercümesi gibidir, o kadar Türkçeye hâkim.”
Ülgener’de Akl-ı Selim ve Kalb-i Selim Bir Aradadır
Prof. Dr. Sayar sözlerine akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selimden bahsederek devam etti. “Sabri Ülgener, kim olursa olsun, hangi aklın ürünü olursa olsun şüphe ederdi. Çünkü insanın alacağı bilgi iki türlüdür; bunlardan bir tanesi sübjektiftir. Orada tartışma olmaz, inanıyorsan bu sevgidir, aşktır. Bunun tartışması olmaz. Fakat bir bilgi küresi vardır, o da objektif bilgi küresidir. Orada tartışma olur, orada peygamber yoktur, orada her şey kırılır dökülür. Kırılıp dökülmeyle, doğrulayıp yanlışlamayla bilimsel bilgi yürür ve insanoğlunun ihtiyaçlarını daha geniş bir kapsama yayar. Sabri Bey her iki küreye adımını atmış bir insandır; birincisi kalbi selim ikincisi aklı selim küresidir. Akıl bir küheylan gibidir; iyi binilmezse, üzerine binen sahibini atar. Akıl sana bankayı soydurtturur, kumpas kurdurtturur vs. O aklı terbiye ederseniz aklı selim yani kusursuz mükemmeliyetteki bir akıl size Süleymaniye yaptırır, Selimiye yaptırır, güzel eserler verdirir, insani ilişkilerinizde dengeli bir istikamete sizi götürür. Sabri Ülgener’de akılla gönül bir aradadır. Bir Batılıda bu yoktur, görmedim. Akl-ı selimin mükemmel örneklerine Batının iktisat dünyasında şahit oldum. Benim ikisi Türk, biri İngiliz üç hocam oldu. Süheyl Ünver ve Sabri Ülgener’de akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selimi gördüm. İngiliz hocamda kalb-i selim adına hiçbir şey görmedim; çünkü bir Batılı ötekine kalbini dökmez.
Kalb-i selim insan-Allah arasındaki sübjektif ilişkiye, riayete dayanırken; akl-ı selim politiktir, siyasete dayanır. Sabri Bey her ikisine de ayak koyuyor. Çünkü onun anne tarafı asker ailesidir, baba tarafından dedesi İsmail Necati Efendi Nakşibendî şeyhidir. Bu iki tarafın nasıl zorunluluk olduğunu Sabri Bey çok güzel yerinde ve zamanında öğrenmiştir.”
Zevk-i Selim
Ülgener hep bir bilim adamı, sorumlu bir Türkiye sevdalısı, münevver olarak tanındı. Hâlbuki o güzele âşık, sanatkâr ruhlu, kâmil bir insandı.
Ülgener’in talik yazıya olan meyli bir içsel dürtü ile amatörce başladı. Kendi kendine karalamalar yaptı, yazılar yazdı. Giderek bu tutku kendisini öylesine teslim aldı ki, özellikle talik yazı koleksiyonerliği bir hastalığa dönüştü. Kalemi silahıydı. Sorumlu bir bilim adamı olarak üzerine eğildiği iktisadi ve sosyal meselelerin çözümünde önüne çıkan dar boğazların talik yazı imdadına koşuyor, onunla soluklanıyor, sonra tekrar içine çekildiği somut meselelerin çözümüne dönüyordu. Netice itibariyle, Ülgener talik kolleksiyonerliği ile genel olarak hüsnü hatta, özel olarak da talik yazıya gönüllü bir destek vermiştir. 20. yy Türk hat sanatında talik yazıda meçhul malumlardan bir usta Sabri Ülgener’dir. Talik yazıyı benimsemekle Sabri Ülgener Müslüman bir cemiyetin zevk-i selim anlayışına mirasçı olmuştur.
Açılış konuşmasının ardından oturumlara geçildi. Öğleden önce ve sonra yapılan oturumlar arasındaki 30 dakikalık zaman diliminde Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar kitaplarını imzaladı. Oturumların ardından kapanış konuşmasına geçildi. Prof. Dr. Sayar, değerlendirmelerini yapmak üzere kürsüye davet edildi.
Zor Olan İşi Başarı Yolunda Bir Adım Attınız
“Eğer siz, bugün hareket halinde olan ve 90 yaşını tamamlamış olan Türkiye Cumhuriyeti’nin iktisadi dünyasını, zihniyet meselelerini anlamak istiyorsanız; geriye dönüp bakıp, 3. Selim’den bu yana 200 yıldır neden bocaladığımızı öğrenmek istiyorsanız Sabri Ülgener’i okumanız lazım. Sizin yolunuzu kısaltır ve bu sosyal bilimcilerin karmaşık, dolaşık dünyasında buzlu cam gerisinden konuşan ve kurguladığı normu kendisinden değil de başkasından alan, bir acente hükmünde olan diğer sosyal bilimcilerden sizi çok rahatlıkla ayırır. Çünkü Sabri Bey her şeyden evvel millidir. Bu vatanın evladıdır. Bu toplumun dertleriyle yoğrulmuştur. Yoksa Sabri Bey’in kitapları garp dillerine çevrilmiş olsaydı, bugün bilim adamları içinde Sabri Bey’in yeri çok daha farklı olurdu.
Müslümanın İslamlaşması Gerekiyor-Bir Anekdot
“Sene 1556. Akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selimin bir örneği olarak Süleymaniye gibi muhteşem bir yapı çıkmış ortaya. Herkes Mimar Sinan’ı tebrik ederken, caminin vitraylarını yapan zata işaret ederek, ‘Her şey güzel, bu sarhoş İbrahim de büyük sanatkâr ama ah bir içmese’, demiş. Bunu yansıtmışlar sarhoş İbrahim’e. Demiş ki, ‘Sinan büyük adam, işte eser ortada. Fakat hep düşünüyorum, bir de içse bu adam ne yapardı.’. Bizim Müslüman gidiyor, namaz kılıyor ama hiç böyle şeylere baktığı yok. İnsanlar binlerce km uzaktan gelip dikkatle inceliyorlar. İşte Batıyı Batı yapan bu. Anish Kapoor, ‘Taşta can var, ruh var, ben onu konuşturuyorum.’ diyor. Biraz İslamiyet’le meşgul olanlar şunu bilirler ki; eğer taşta hayatiyet, canlılık olmasaydı Hz Musa’nın esvabını alıp kaçar mıydı? İslamiyet nerde, Müslüman nerde. İkisinin arası açık; onun için Müslümanın İslamlaşması gerekiyor.
Bir Türk Weber’i
“Sabri Bey, Max Weber’in sosyolojisini Türkiye’ye taşıdı. Ayrıca; Max Weber’in kapitalizmin ruhu meselesinde, ‘Protestan Ahlakı Ve Kapitalizmin Ruhu’nda İslamiyet’le olan analizi yanlıştır. Çünkü bilmez İslamiyet’i. İslamiyet hakkındaki bilgisi Alman müsteşriklerinin aktardığı kadardır, onunla sınırlıdır. Ama Sabri Bey ocaktan, içerden. Babasının mutasavvıf dostları var. Böyle bir ortam içerisinde yetiştiğinden hem Weber’i bilir, hem İslamiyet’in bu yönünü bilir, onları karşılaştırır ve tashihini yapar. Bunda çok başarılı olmuştur. Bu bence her Türk’e nasip değildir.
Mütevazı Bir Şahsiyet
“Sabri Bey çok güzel talik yazı yazar, yazdıklarını da sevdiklerine dağıtırdı. Bir yazıyı benim için yazmasını rica ettim, yazdı. Talebelerinden biri de tezhibini yaptı. Çerçeveletip, ona göstermeye gittiğimde aynen şunu söyledi ‘Vallahi tezhibi çok güzel olmuş!’. Böyle kendisini setreden, mütevazı bir insan Sabri Ülgener.”
‘Aydın’ Kimdir?
“Ülgener ile beraber Cemil Meriç’i ziyarete gittik. Cemil Bey, ‘Ne anlıyorsunuz aydınlardan?’ dedi. Ülgener, ‘Efendim siz, ben veya Schumpeter aydın değiliz. Aydın olan kişi, okuduğunu sokağa taşıyan kimsedir. Mücadele eden ve bir nevi dünyayı değiştirme yönünde harekete geçen kişidir. Bizde de bu olmadığı için biz aydın değiliz.’ dedi.
Sabri Ülgener Sosyal Bilimlerin Tanpınar’ıdır
“Tanpınar Türk dilinin şahikasıdır. 1951’de Ülgener’in İktisadi Çözülmenin Ahlak Ve Zihniyet Dünyası; 1956’da da Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi kitapları çıkıyor. 1958 senesinde Tanpınar ve Ülgener, Sabri Bey’in evinde sohbet ettikleri sırada Tanpınar şöyle diyor, ‘Şayet sizin kitabınızı okumuş olsaydım, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’ni başka türlü yazardım. Ama ben onun aydınlığında, bunu tashih etme cihetine gideceğim.’ diyor. Fakat 1962’de Tanpınar vefat ediyor.
Duasındaki Gibi Teslim-i Ruh
“Bir konuşmamızda, ‘Cenab-ı Haktan niyazım şudur ki, ben de Schumpeter gibi uykuda teslim-i ruh edeyim.’ dedi. 1 Temmuz 1983’te İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Ülgener’in vefat haberi geldi. Doğru Erenköy’deki evine gittim. Kapıyı açan eşi Sevim Hanım ağlamaklı bir şekilde, ‘Uykuda vefat etti.’ dedi. Ya Rabbi sen onun duasını kabul ettin dedim.”
Prof. Dr. Sayar sözlerini burada noktalarken KOCAV Eğitimden Sorumlu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Delican birkaç cümleyle bu güzel günü sonlandırdı. “Burada 100 yıllık bir tarihimiz masaya yatırmış olduk. İktisat ve zihniyet dünyamızı tanımış olduk. Dünden bugüne nereye geldiğimizi de bu kısa zaman içerisinde değerlendirmiş olduk. Vakfımızın öğrenci sempozyumlarıyla amacına ulaştığını görüyoruz. Bu hem size hem bize kazanç. Maksadımız zaten sizlerin yetişmesi. Hepinize katıldığınız için, emek verdiğiniz ve zamanınızı ayırdığınız için; hocamıza da bizi elinin altında tuttuğu için teşekkür ediyorum.”
Sempozyumun Ardından…
“Ben bu sempozyumun çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Şahsen ben Sabri Ülgener’in kitaplarını görmüştüm; ama hiç okurum, araştırırım diye düşünmemiştim. Fakat bugün onun, ne kadar büyük bir iktisatçı, ne kadar büyük bir sosyolog olduğunu, aynı zamanda sanatla uğraştığını öğrenince; aslında bir akademisyen, bir insan olmanın gereklerini onu okuyarak öğrenebileceğimi düşündüm. Ve onu daha iyi anlamak için bundan sonra sıkça okumayı düşünüyorum.”
Emir KARAKAYA (Giriş 1)
“Ahmet Hocanın sunumundan sonra Sabri Ülgener’i merak ettim. Konu biraz benim ilgi alanımdan uzaktı ama sunumlar genel anlamda iyiydi. Daha önce hiç duymadığım birini tanımak güzel bir şeydi tabi ki. Arkadaşlara teşekkür ediyorum.”
Meryem TOYRAN (Gelişme 1)
“Bugünkü sempozyumda konuşmacı olarak bulunduk. Belli bir hazırlık safhasından sonra, burada emek vermek, emeğin karşılığını görmek, insanlardaki yansımalarını görmek bize gerçekten çok mutlu etti. 8 haftalık seminerlerden sonra bugün, tam anlamıyla çalışarak bu noktaya geldik. Sempozyum tabi ki ilk yaptığımız için heyecanlı geçti. Bu süre zarfında nasıl çalışılacağını, metotların nasıl uygulanacağını, metnin nasıl yazılacağını, tebliğ ve sunumun nasıl yapılacağını öğrendik. Bugün diğer oturumlara da girdim ve arkadaşlarımın da son derece iyi hazırlandığını düşünüyorum. Belli bir emek sarf edildiği açıkça görülüyor. Genel anlamda başarılı bir sempozyum olduğunu düşünüyorum. İnşallah gelecek sene de arkadaşların bu şekilde bir çalışma yapmalarını umuyorum. Teşekkür ediyorum.”
Oğuzhan KANAT (İhtisas 1)
“Sabri Ülgener Hocayı ve onu yetiştiren hocaları daha yakından tanımak anlamında iyi bir sempozyum oldu. Konu başlıkları gerçekten titizlikle belirlenmişti. Arkadaşlar konularına hakimdi, güzel çalışmışlardı ve oturumların güzel geçtiğini düşünüyorum. Keyifli bir sempozyumdu. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum.”
Kübra ALTIPARMAK (İhtisas 2)
“Sabri Ülgener’in birçok açıdan farklı bir yöne koyabiliriz. Bizim bu sempozyumu düzenlememizde Ülgener’in, öncelikle ihmal edilmiş bir bilim adamı olması; onunla ilgili bilimsel eser üretiminin çok az olması önemliydi. İkincisi de Sabri Ülgener imparatorluk mirasçısı bir Osmanlı aydınıdır. Bir taraftan da ciddi anlamda Almanca bilmesi, Harvard’da uzun seneler kalması ve araştırma yapmasıyla; Weber’i iyi anlayıp Türkiye’ye ve iktisadi zihniyet dünyamıza Weber’in metodolojisiyle ama bambaşka açılardan bambaşka enstrümanları da kullanarak, bakışıyla örnek alınabilecek bir bilim adamıdır. Arkadaşlar 6 oturumda 21 sunum yaptılar bugün. Sunumları gerçekten nitelikliydi, iyi hazırlandılar. Hepsine; hem KOCAV yönetimine, hem oturum başkanlarına, hem sunum yapan arkadaşlara teşekkür ediyorum.”
M. Fatih KARAKAYA (KOCAV Mezunu)
Hazırlayanlar
Esra KORKMAZ (İhtisas II)
Orhan ÖNDER (Gelişme I)