12 Eylül 2024

KOCAV Divan Sohbetleri Prof. Dr. Mehmet Akif Okur

KOCAV Divan Sohbetleri programının 2 Şubat 2024 tarihindeki post sahibi, Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Okur oldu.

Büyük Ortadoğu Yangını ve Tarihi Kırılma Süreci; Hangi Noktadayız?

Mehmet Akif Okur, günümüzde televizyon ve internetten aralıksız bir haber sağnağına maruz kaldığımıza dikkat çekerek konuşmasına başladı. Uluslararası ilişkilerdeki değişimlerin doğal bir süreç olduğunu ve bu sistem içerisinde krizlerin ortaya çıkmasının da kaçınılmaz olduğunu ifade etti. Daha sonra, uluslararası ilişkilerin temelini oluşturan üç ana sütuna değindi: jeopolitik askeri siyasi ilişkiler, uluslararası ekonomik sistem ve anlam sistemi. Anlam sisteminin, uluslararası ahlak normları veya hukuk kurallarını içerdiğini belirtti.

Mehmet Akif Okur, uluslararası ilişkilerin temel sütunlarına ilişkin değerlendirmelerine devam ederken, bu sütunlardan birinin zarar görmesinin küçük çaplı sarsıntılara yol açabileceğini ancak sistemde büyük bir değişim yaratmayacağını belirterek “Sadece savaş ve çatışmanın olması, büyük çaplı alt üst oluş meydana getirmez; eğer yanında büyük ekonomik veya politik bir kriz yoksa, insanlık olarak bunlara alıştık. Bunlar kırılma noktası değildir…” dedi.

Okur, tarihsel kırılma noktalarını jeopolitik, askeri siyasi ilişkiler, uluslararası ekonomik sistem ve anlam sistemini içeren üç sütunun birbirini etkileyerek zeminin tamamen kaybolmasına yol açan büyük krizler olarak tanımladı. Bu tür krizlerin insanlık tarihinde nadiren yaşandığını ve tarihsel kırılma öncesi ile sonrasında her şeyin değiştiğini; hakim ideolojiler, yönetim birimleri ve ekonomik sistemler gibi temel unsurların dönüşümden geçtiğini ifade etti.

Mehmet Akif Okur, şu anki dönemde de benzer bir tarihsel kırılma sürecinin içinde olduğumuzu düşündüğünü paylaştı. “Büyük Dünya Savaşları öncesinde de, şu anda içinde bulunduğumuz duruma benzer şekilde, üç ana sütunda ve sürekli birikerek ilerleyen bir takım değişimler vardır. Büyük güçler krizlerle karşı karşıya geliyor, ilişkiler geriliyor, ittifaklar ve sistemler oluşuyor… Geçmişteki Büyük Dünya savaşları öncesinde de hep benzer ortamlar olmuştur,” diyerek, geçmişle bugün arasında paralellikler kurdu. Bu analizle Okur, uluslararası arenada yaşanan güncel gerilimlerin ve değişimlerin tarihsel bir perspektifle nasıl değerlendirilebileceğine dair derin bir bakış açısı sundu.

Ukrayna Harbinin Durumu

Mehmet Akif Okur, Ukrayna Savaşı’nın güncel durumuna ilişkin de değerlendirmelerde bulundu; “Bugün Ukrayna Savaşı’nın durumuna baktığımızda, yıpratma savaşı bütün gücüyle devam ediyor ve uzayacak gibi görünüyor” şeklinde konuştu. Savaşın tarafları üzerinden bir analiz yaparak, Ukrayna için maliyetin yüksek olduğunu, Rusya için ise yıpratıcı bir durum teşkil ettiğini, arka plandaki Amerika ve İngiltere içinse maliyetin görece düşük olduğunu belirtti.

Rusya’nın savaştaki pozisyonunun, tarihsel bir bağlamda, aslında devlet güvenliğine dayandığını vurgulayan Okur; “Aynı ortamı Birinci Dünya Savaşı yıllarında çarlığın yıkılması sürecinde tecrübe eden Rusya, Ukrayna’da işgal ettiği toprakları korumaya almadan ateşkese yanaşmayacaktır.” dedi. Bu bağlamda, Ukrayna Savaşı’nın derinliklerine inerek, çatışmanın sadece günümüzdeki etkilerini değil, aynı zamanda tarihsel bağlamını da ön plana çıkardı. Hocamızın bu değerlendirmeleri, savaşın karmaşık yapısını ve ilgili devletlerin stratejik hesaplarını daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.

7 Ekim ve Sonrası Uluslararası Sistem

Okur; 7 Ekim ve sonrasını ele alırken, uluslararası sistemin mevcut durumunu ve bu çatışmaların anlam sistemi üzerindeki etkisini analiz etti. Hocamız, “Bu çatışma anlam sistemi sütununu vuran ve onunla birlikte diğer sütunları da etkilemeye başlayan bir çatışmadır. Bugün Filistin’de yaşananların bu kırılma sürecindeki rolü, mevcut uluslararası sistemin gayrimeşrulaştırılması olarak ifade edilebilir” dedi. Olayların canlı yayında herkese ulaşabilecek şekilde yaşanmasıyla bir bakıma insanlığın sabrının test edildiğini belirten hocamız, bu durumun küresel bir tepkiyi nasıl tetiklediğine dikkat çekti.

İsrail içindeki siyasi dengenin, Gazze Savaşı’nın süresi ile doğrudan bağlantılı olduğunu vurguladı, bu bağlamda New York Times’da yayınlanan bir mülakattan alıntı yaptı. “Artık kendimi Yahudi hissediyorum” diyen bir bireyin sözlerini aktaran Okur, bu ifadenin tarih boyunca Yahudiliğin ezilmişlikle özdeşleştirilmesi ve bugün İsrail toplumunun devletli bir toplum olarak kendini kabul etmesi sonrasındaki değişimi ve bugünkü durumu yansıttığını açıkladı. 7 Ekim sonrası yaşanan saldırılar sonucunda İsrail devletinin sınırlarının nasıl kolay aşılabildiğini fark eden toplumun genelinde yaşanan psikolojik şoku ve bu durumun sonrasında yine toplum tarafından hesap sorulacağını ifade etti.

Çatışmalar durduğunda Netanyahu yönetiminin halkına hesap vermek zorunda kalacağını ve bu savaş sonrası iktidarını kaybetme riski ile karşı karşıya kalacağını belirtirken madalyonun diğer tarafında ise, iktidarda kalma isteğiyle Gazze Savaşı’nı uzun tutmaya ve hesap gününü geciktirmeye çalışan bir yönetimin olduğunu, bunu destekleyen sistemin de bu süreci uzatabileceğini dile getirdi.

Mehmet Akif Okur konuşmasının devamın da, Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası sahadaki konumunu ve tarihi olayların bugünkü politikalara nasıl yansıdığını ele aldı. Hocamız, “Amerikan tarihinde Amerika’yı büyük savaşlara sokan her şey bugün tartışılır hale geldi. Maine Gemisi, Pearl Harbor, 11 Eylül saldırıları gibi olaylar… Ve bugün, Ortadoğu’da büyük bir savaşı isteyen bir lobinin devrede olduğu çok açık.” dedi. Bu lobinin potansiyeline dair, Stephen Walt ve John Mearsheimer’ın “İsrail Lobisi” kitabının akademi dünyasında önemli bir referans olduğunu belirtti ve bu çalışmanın, Irak’ın işgalini ve birtakım Amerikan politikalarını sorguladığını vurguladı.

İsrail’in bölgedeki hareketliliğinin, Amerika’yı bölgede daha aktif olmaya ittiğini ifade eden Okur, “İran ile artan gerilim ve askeri uzantıların silahlı temasları bölgeyi sıcak tutmaya devam ediyor,” diye ekledi. Irak’ın maliyetini kaldıramayıp bölgeden çekilmek isteyen Amerika’nın, İsrail’in hareketliliği sebebiyle bu sefer Lübnan, Suriye, Irak ve İran gibi ülkelerle karşı karşıya gelebileceğini belirtti.

Yaklaşan Amerikan seçimlerinde adayların İsrail’e destekte yarıştığını göz önüne alındığında, bu denklemin tehlikeli bir hale geldiğini söyleyen hocamız, “Bu tehlike, sadece bölge aktörleri için değil, Amerikan devleti ve İsrail devletinin iç dengelerinde de bir takım zorluklara sebep olmakta.” dedi. Amerika’nın, Rusya’yı Ukrayna’da yıpratma harbine soktuğu bir dönemde, kendisinin de benzer bir dengede yer alıp almayacağının sorgulanması gerektiğini dile getirdi.

3 Kutuplu Savaş?

Mehmet Akif Okur, uluslararası arenada potansiyel bir üç kutuplu savaş senaryosunun olasılığını tartışırken, siyasi ve askeri aktörlerin bölgesel hesaplaşmalarının yanı sıra büyük güçlerin stratejik hamlelerine dikkat çekti. Hocamız, “Bu siyasi ve askeri aktörlerin bir kısmı Orta Doğu’da bu hesaplar peşinde koşarken, bir yandan da belki Çin donanmasının Tayvan’a doğru hareketlendiğini veya Kore sınırında beklenen başka bir hareketliliği görebiliriz,” dedi. Bu tür gelişmelerin gerçekleşmesi halinde, Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Asya-Pasifik’te üç büyük yangının aynı anda başlamış olacağını ifade etti.

Okur, bu yangınların alevlenmesiyle dünyanın kısmen parçalanmaya başlayacağını, büyük aktörler arasında ayrışmanın derinleşeceğini, katı sınırların çizileceğini, ticaretin sekteye uğrayacağını ve rakip ideolojiler arasındaki rekabetin başlayacağını vurguladı. “Diğer ülkelerin kaderi de bu zıtlaşmada düştükleri taraflara göre şekillenecek,” diyerek, uluslararası düzeydeki çatışma ve rekabetin, küresel ölçekte ülkelerin siyasi ve ekonomik geleceklerini nasıl etkileyebileceğine işaret etti.

Türkiye’nin Bilgi Üretimindeki Dönüşüm Mücadelesi

Mehmet Akif Okur, Türkiye’de bilgi üretim mekanizmalarının mevcut durumunu eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirerek, ülkenin konvansiyonel bilgi üretme süreçlerinin yeni dalgalar karşısında işlevsiz kaldığını vurguladı. Hocamız, “Yeni dalgalar, konvansiyonel bilgi üretme mekanizmalarının önüne geçti ve maalesef biz bu gelişmelere ayak uyduramadık. Ülkemizin uluslararası alanda askeri, siyasi veya ekonomik çıkarlarını koruyacak, rasyonel hesaplamalar ve stratejik gözlemlerle donatılmış çalışmalar üretecek eğitim ve araştırma kurumlarımız maalesef ki fonksiyonlarını yitirmiş durumda,” şeklinde konuştu.

Özellikle, günümüzde sosyal medya platformları üzerinde anonim hesaplar tarafından yönetilen tarih tartışmalarının, Türk Tarih Kurumu gibi kurumsal yapıların yerini aldığını belirten Okur, bu durumun ciddiyetini öne çıkardı. “Konvansiyonel bilgi üretiminin önüne geçen bu yeni dalgaları iyi analiz ederek, bilgi üretim sürecimizi güncellememiz ve bu alanda etkili önlemler almamız şart,” diyerek, Türkiye’nin bilgi üretimi ve dağıtımı konusunda karşı karşıya olduğu meydan okumalara daha öngörülü bir yaklaşım benimsemenin önemini vurguladı.

Günümüzde Kimlik Tartışmaları

Mehmet Akif Okur, Türklüğün ve İslamın, Türk milletinin tarih boyunca şekillenmesinde oynadığı özel ve ayrıcalıklı rolü ele aldı. Türklük ile İslam arasındaki derin bağın, Türklerin dünya üzerinde örgütlenmiş bir millet olarak benzersiz bir konuma sahip olmasından kaynaklandığını ve ulus devlet aşamasına geçişimizin de bu miras üzerine inşa edildiğini vurguladı.

Giritliler gibi Müslüman toplulukların Türkiye’ye gelmeleri ve kabul görmeleri, 19. Yüzyılda Müslüman unsurların ay yıldızlı bayrak altında kaynaşması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki birlik vurgusu, Türk milletinin nasıl birleştirici bir çatı altında toplandığını gösteriyor.

Kurucu kadronun unsuriyetçiliği reddederek, tüm unsurları tek bir çatı altında birleştirmesi, tarihi Müslümanlığın bölgedeki birleştirici rolü ve devletin sadakat talebi gibi unsurlar, Türk milletinin tarih boyunca karşılaştığı zorluklara ve çatışmalara rağmen birliğini ve bütünlüğünü nasıl koruduğunun altını çizdi.

Okur, Türklük meselesinin, Müslümanlık ile olan ilişkisinin ve bu ilişkinin devletin kurucu kimyasında oynadığı rolün, Türk dünyasının birleşme sürecinde kritik öneme sahip olduğunu belirtiyor ve kısa vadeli siyasi hırsların bu tarihi bağları zedelememesi gerektiğini vurguluyor.

Yusuf Tanrıverdi

(Giriş 2)

Prof. Dr. Mehmet Akif Okur