Kalemşörlere Selam
Selam olsun kelamımı celbettiğim kalemime
Selam olsun kalemlerin reng-i ahenk âlemine
Yollar yürümek için, yıllar geçmek için, kalemler kelam için vardır. Yolları yürüdük, yılları geçirdik, kalemimizi kelamımızla imtizaç eyledik. Öyle ki bu yollar yürümeye doyulmaz, yıllar yaşlanmazdı. Nihayetinde kalem ancak kelamdan yol aldığında mutmain olurdu. Selam olsun; yoluma yol olan yoldaşlara, yılıma ay olan gündaşlara,sırra vakıf olmayı düstur edinen sırdaşlara. Yine, yeni, yeniden vira bismillah dedik. Kalemin izinde, Hilalin gölgesinde; kelamıyla cenk eden selamıyla baş eden, sedasıyla cezbeden, bir ruh çok beden mükerrer birer kalemşörlerdik biz. Mükerrerliğimiz insanlığımızdandı zira cephanesi kelam olanın cephesi sıra sıra dizilmiş satırlar olmalıydı. Hep yazacak bir şey çıktığından değil hep bir şeyler yazılması gerektiğinden yazardık. Editörlüğümün ilk yazısının esasen yıllar sonra dönüp baktığımda biz kimdik sualine atıf olmasını istedim. Öte yandan dergimizi ilk kez okuyacak birinin çevireceği ilk sayfada “Rengâhenk nedir?” sorusuna cevap verebilmeyi amaçladığımdan bir başlangıç konuşmasından farklı hazırladım. Dedik ya yılları geçirdik, yollara revan olanlarımız oldu bir de yolda kaybettiklerimiz… Zamanın yakınında kaybettiğimiz Önder Çulhacı Ağabeyimizi de rahmetle anmanın vaktidir şimdi. Şahsını şahsen tanıyamasam da insanlığıyla Önder bir kişilik olduğunu ardında bıraktığı hatıraları ve hatıralarını yaşatan dostları sayesinde bilmiş oldum. Mekânı cennet, kabri nur olsun. Son olarak dergimizin evvelden de zengin olan muhtevasının bu sayımızdan itibaren Meryem Karakulak’ın “Tarihin Kapısı” köşesi altında siz değerli okuyucularımızla buluşacağı yeni köşesi ile daha da zenginleşeceği haberinin sevincini yine bu satırlarda paylaşmak isterim.
Kıymetli Rengahenk okuyucuları, kalemşörleri, eskileri ve yeni gelecek olanları; hoş gördüm safa buldum, hiç geldim reha buldum, dar bildim ferah buldum, hardım, ab-ı hayat oldum…
YUSUF EKREM ÇELEBİ
Kimi vakitler içinde bulunduğumuz ânın küçük bir parçasında şöyle bir kıpırdanır, olduğumuz yerden kafamızı yavaşça geriye çeviririz. Bakışlarımız; bulunduğumuz zamanı referans alıp yetişebildiği mesafedeki ân ve anılara uzanırken bizler, kendimizi bu çizgideki bazı olayları düşünürken buluruz. 2023’ün son günlerinde, okuduğunuz satırları kaleme alırken benim tahayyülümde meydana gelen hadise işte budur sevgili okur. Ben de şimdi, bir yandan hayata yetişme bir yandan benliği yetiştirme gayretinin teşmil ettiği bu seneyi düşünüyorum. Aslında bakarsanız olan biten, “Şimdi ne olacak?” sorusunun bünyeyi telaşla sardığı sırada, hayatın akışında sırasını bekleyen o başlangıçlara adım atılmasından ibaret gibi görünüyor. Evet, sevgili okur; evvelki görevlerimizden başlayan ortaklığımızı, sizlerle burada bir araya gelmemizi sağlayan editörlük vazifesine taşıdığımız Yusuf Ekrem Çelebi ile o başlangıçlardan birine 2023 yılı içinde adım attık. Önceki sayılarda sizlerle bu satırlarda buluşan, daha sonrasında bizlere duydukları güven ve sağladıkları destek sayesinde de bayrağı kendilerinden teslim aldığımız Şeyma Nur Gültekin ve Tuğçe Kabakcı’ya bugüne kadar verdikleri emekleri dolayısıyla bir teşekkürü borç biliriz. Öte yandan bayrak teslimiyle birlikte Rengâhenk ailemize katılan Yunus Emre Çetinkaya’ya da tebriklerimizi sunuyoruz.
Bakışlarımız geçmekte olan seneye çevrilmişken sevgili okur; sanıyorum ki hepimizin bu süreçte tecrübe ettiği birtakım ortak duygular da bulunuyor. Zira memleketimizde yara açan depremlerle sıcak evlerimizde uyuyabildiğimiz için duyduğumuz utançla başlayan bu yıl; dünyanın bir köşesinde susturulacak bebek kalmayana dek atılan bombalara karşı yine hepimizin insanlığını ve bilincini ilk günkü hassasiyetinde tutmaya çabaladığı, adını dahi koyamaz hale geldiği bir duyguyla devam etti. Bugün olduğumuz yerde bakışlarımızı önümüze hüzünle çevirirken “harekette bereket vardır” düşüncesiyle olan biteni yazmaya, söyleyeceklerimizi söylemeye durmaksızın devam ettiğimiz sayımızı beğenilerinize sunarız.
Beyzanur KANDEMİR