6 Aralık 2023

Doç. Dr. Ahmet İnan- 24/05/2014

Osmanlı’da Mülkiyet ve Tasarruf Anlayışı

KOCAV’ın Medeniyet, Sanat ve Estetik üst başlığıyla düzenle­miş olduğu Konferans/Panel/Açıkoturum dizisinin Mayıs ayı ko­nuğu Dr. Ahmet İnan’dı.

Sözlerin en güzeli olan Besmele’yle konferansa başlayan Prof. Dr. Ahmet İnan, bir hocasının sözü ile konunun önemine dikkat çekti: “Tarih, bugünü bilmek, yarını bulmak için günü bize öğre­ten ilimdir. Dününü bilmeyenin geleceği olmaz. Biz mutlaka dü­nümüzü bilmek zorundayız.”

Osmanlı’da Mülk Allah’ındır

Osmanlı’da mülk Allah’ındır, padişahın değil! Padişah bunu kanun nizam çerçevesinde defterdarlık aracılığıyla idare eder. Osmanlı’da aslolan arazilerin kira sistemi ile işletilmesidir. Buna “İkta Sistemi” deniliyor. Devletin harcamaları ve memur maaşları bu sistemle karşılanır. Eğer devlet ihtiyacını bu sistemle karşıla­yamıyorsa müzayakaya düşmüştür ve arazilerinden satar. Birisi müzayakaya düşmediği halde bir araziyi devletten satın almak istiyorsa arazinin bedelinden %100 zamlı ödeme yaparak araziyi satın alabilir. Bu satış işine “Hüccet-i Şeriye” denir.

Fatih Sultan Mehmet Han’ın Vakfiyesi

Yeni Camii ve Ayasofya Vakfı, Eyüp Vakfı ve Emir Buha­ri Vakfı Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesi içindedir. Fatih Vakfiyesi’nde maksadını detaylı olarak açıklamıştır. 374 sayfa vakfiyesi vardır. İstanbul’daki vakıflarında çalışanlarının sayısı 998’dir. Fatih’in medresesinde 1700’ün üzerinde öğrenci vardır. Bu belgeler arşivde 1411 numaralı dosyaların içinde mevcuttur. Çalı­şanların aldığı maaşları da dahil herşey belgelenmeye çalışılmıştır.

Osmanlı’da Araziler Nasıl Kullanılıyor ?

Osmanlı’da arazi 5 kısımdır. Sırf mülk, miras ya da satın aldı­ğı maldır. İstanbul savaşla fethedildiği için ganimet arazisi oluyor. İslam hukukuna göre bir belde sulhen alınmışsa o araziye “pey”  deniliyor. 4 tür mal vakfedilebilir. Arazi-i Memluke denen sırf mülkü yani şahsın kendine ait arazisi, miras malları, Hücceti Şeriye ile devletten satın aldığı mal veya arazileri ile devletin ıslah edilmesi karşılı­ğında kullanıma açtığı araziler vakfedile­bilir mallardır ve kişilerin inisiyatifinde­dirler. Ganimet araziler de vakfedilebilir. Bunlar da özel mülkiyet içindedirler.

Memurlar Servetlerini Vakfetmişler

Osmanlı’da devlet memurlarının maaşı oldukça yüksektir. Göz tokluğu ile hizmet vermeleri amaçlandığı için durum böyle­dir. Memurlarda aldıkları maaşın devlet hazinesinden geldiği ve tüyü bitmemiş yetimin, gelecek nesillerin o maaşta hak­kı olduğu gibi yüksek bir şuur vardır. Bu yüzden memurlar edindikleri serveti vak­fetmişlerdir. Bu vakfetme sırasında evlatla­rına dahi bir kuruş para ayırmamışlardır. Bu vakfetme işi tamamen gönül rızası ile olmuş zor kullanılmamıştır.

Antalya’da Karaman Beylerbeyi Ab­dülselamoğlu Murat Paşa Vakfı var. Bu vakfın medresesindeki müderrisin maaşı günlüğü 63 akçe; muidinin günlüğü de 45 akçe; kapıcısının günlüğü de 1.5 akçedir. Herkes aldığı parayla çok rahat geçin­mektedir. Bu durum Osmanlı’da vali ve diğer görevlilerde de böyledir.

Osmanlı’da ilmiye sınıfından olanlar “efendi”, küçük kaza kaymakamları “bey”, büyük kaza kaymakamları, valiler, ordu komutanları ve kabine üyeleri “paşa”dır. Eğer sarayda görevliyse “ağa” denir. Dev­let başkanları devletin en yüksek maaşlı memurudur.

Osmanlı’da hazine malı da mukad­destir. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı var­dır. Ecdadımız buna da “Gayri Sahih Va­kıf” demiştir. Bunun idaresini hazine yani devlet yapar. Vakıflar İdaresi sadece vak­fedilmiş yerlerin sevk ve idaresini yapar.

Osmanlı’da araziler kira ile kullandı­rılıyor. Kişiler kendi malını kira ile kul­lanıyor ve buna “İcare-i Vahide” deniyor. 1610 yılından sonra “İcareteyn” sistemi çıkmıştır. İcareteyn sembolik olarak 2 kira alınması sistemidir. Birde “Mukataa” sistemi var. Bu da zemine yapılan tesis, işletmenin kişinin mülkü olması, sadece arazi için ücret ödemesidir. Arazilerin boş kalmaması için önlemler alınmıştır. Çiftbozan Vergisi 3 yıl arazinin üstüste boş bırakılması sonucu cezai bir uygula­ma olarak alınırdı.

Vakıf malları, ebediyen insanlığın hizmetine sunulmuştur ve mülkiyeti Allah’a aittir. Vakıflar kanunları yazılırken Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Cum­huriyet döneminde büyük hatalar yapıl­mıştır. Özellikle 1700’lü yıllarda hanımla­rın vakıflarında, benim malım icareteyn-i misleteyn usulü’yle kiraya verilir, usulü kullanılmıştır. Bu anlayış yanlış anlaşıl­mıştır. Yani hem kendi kiramı alacağım hem de komşumun kirası kadar kira ala­cağım diye uygulanmış ama yanlış bir uy­gulama olmuştur.

1995 yılında çıkarılan kanunla “Vak­fın türüne göre ayrım yapılmaksızın üzerinde taviz şerhi bulunan mevcut mukataalı ve icareteynli vakıf taşınmaz mallarının mülkiyetleri bulundukları il­lerde defterdarlık; ilçelerde mal müdür­lüğü bünyesinde yer alan hazine taşın­maz malının satış ihalesine yetkili olan komisyon tarafından takdir edilecek be­delinin %20’si oranında taviz bedeli öde­nir.” Bunlar vakıf malı olduğu halde taviz bedeli alınmıştır.

Konferansımız hocamızın getirdiği, arazi ve mülkiyet kanunları ile ilgili Os­manlıca belgelerin gösterimi ve soru-ce­vap kısmının ardından son bulmuştur.

Hazırlayan

Büşra KOÇAK (İhtisas 2)