“Kaybolan Ahlakın Peşinde” üst başlıklı Konferans/Panel/Açık oturum dizimizin beşinci faaliyetinin konuşmacısı Uludağ Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Fatih Birgül oldu.
Doç . Dr. Birgül konuşmasına bir Arap atasözü olan “Bir yiğidi anmak ona ikinci bir ömür vermektir.” sözüyle başlayarak Nurettin Topçu’yu anmanın önemini dile getirdi. Doç. Dr. Birgül, her mütefekkirde görüldüğü gibi Nurettin Topçu’nun sözleri içerisinde de o güne ait olan fikirlerin ve her güne ait olan fikirlerin olduğuna dikkat çekti. Bir mütefekkirin derinliğinin her güne ait olan fikirlerinde gizli olduğunu belirten Doç. Dr. Birgül, Topçu’nun kendi gününe ait olan sözlerinin içinde bile her güne ait olan bir hikmetin olduğuna dikkat çekti. Bunun nedeninin Topçu’nun kendine ait bir metafiziğinin olmasıyla mümkün olduğu tespitinde bulundu.
Nurettin Topçu’nun özellikle çağdaş Türk düşüncesinin içerisinde kendine has özellikleri olduğunu ve bunların başında ahlak problemi geldiğini belirten Doç. Dr. Birgül, Topçu’nun bize ahlakı hatırlattığını dile getirdi. Doç. Dr. Birgül, konuşmasının devamında Nurettin Topçu’nun bir diriliş peşinde olduğunu ifade etti. Topçu’nun fikirlerinden bize her dirilişin “ Varlık nedir?” sorusuyla başladığını hatırlattı. Toplumlarda ; varlık meselesi, bilgi meselesi, insan meselesi gibi metafizik problemlere dair herkesin fikir yürütmesinin mümkün olmadığını, sağlıklı fikir yürütecek bir zümreye ihtiyaç olduğunu belirten Doç. Dr. Birgül, bunun da bir aydın sorununa yol açtığını vurguladı. Konuşmasının devamında Türkiye’deki aydın problemine değindi. Ahlak buhranıyla aydın buhranının aynı olduğuna dikkat çekti. Bir toplumda avama yol gösterme görevi olan aydınların yaşayışının topluma sirayet ettiğini dile getirdi.
Doç. Dr. Birgül, konuşmasını Nurettin Topçu’nun aydınlarla ilgili görüşlerinden bahsederek devam ettirdi. Nurettin Topçu’nun aydını “Süren nizama isyanıyla beraber kendi şahsiyetini yoğuran, sorgulayan kişi” olarak tanımladığını belirtti. Topçu’nun buradaki isyan kavramının İmam Gazali’nin “Taklitten tahkike geçiş” formülasyonuyla açıklanabileceğini ifade etti.
Doç. Dr. Birgül, konuşmasına modernite konusuna değinerek devam etti. Modernitenin evrensel olanı Batı’ya indirgediğini, Topçu’nun ise bize tam tersi bir yolu önerdiğini ifade etti. Topçu, var olanı varlığa, insanı hareketi kullanarak var olana, rasyoyu insana, maddeyi tabiata yükseltmeyi teklif ediyor. Nurettin Topçu’nun din tasavvuruyla ilgili görüşleriyle konuşmasına devam eden Doç. Dr. Birgül, günümüzde Müslümanların modernleşmesinin neredeyse tamamlandığını ve iki türlü din tasavvurunun ortaya çıktığını dile getirdi. Bu anlayışlardan birinin gittikçe Protestanlaşan bir din anlayışı olduğuna diğerinin ise gittikçe Katolikleşen bir din anlayışı olduğuna dikkat çekti. Modernitenin bu konudaki etkisini “Modernite bir sıvı gibidir. İnsanların düşüncelerine sızar.” sözüyle vurguladı. Nurettin Topçu’ya görüşlerine göre din bizi her şeyden önce madde üstünde taşımalıdır. Maddi olanla ilişkilenen din anlayışı söz konusu olamaz.
“Sanat dinden bir neşve taşır.” sözüyle sanat konusuna değinen Doç. Dr. Birgül, Müslüman toplumun en büyük sıkıntılarından bir tanesinin İslam’ın ruhundan uzaklaşmasına paralel olarak sanattan da uzaklaşması olduğunun altını çizdi. Ahlaki buhranımızın en büyük problemlerinden birisi de sanattan uzaklaşma olarak gördüğünü belirtti ve ahlakı bir yaşama sanatı olarak tanımladı.
Doç. Dr. Birgül, Nurettin Topçu’dan bir vecize ile konuşmasını sonlandırdı: “ Bizde kirlenmeyecek olan derin kaynak kalbin kaynağıdır. Saf kalpler Allah’ın evidir.” Dinleyicilerden gelen sorularla konferans sona erdi.