12 Eylül 2024

Rengâhenk 61. Sayısı Çıktı

Umuda ve İstikamete Dair
“Korkarım dünyada bir zaman gele
İnsanlar yaşaya, insanlık öle…”
Bahtiyar Vahapzade

Uyuyamadığımız gecelerin uyanmak istemediğimiz sabahlara yürüdüğü, karanlıklarla dolu bir devrin içindeyiz. İşte bizler tam böyle bir devirde aydınlığın perdelerini açmak için var gücümüzle koşanlarız. Öyle ya bir şey yapmalı, kolay olmadığını bile bile bir şey yapmalı. Çünkü sukutun ızdırabı, ukde kalan kasttan ağırdır. Sevgili okur, biz yazmakla mükellefiz. Siz ise okumakla. Nihayetinde emrin sahibi biz değiliz, bizler de bu emrin kullarıyız. Öyleyse okumalı, öğrenmeli, öğrendiğini öğretmeli ve aydınlığın perdesini hep birlikte biraz daha aralamalı. Vaziyete vakıf olmaktan vazgeçmeden, utancımızdan yerin dibine soktuğumuz yüzümüzü, güneşe dönmeli ve gün yüzünü karanlığa galip kılmalıyız. Dünyadaki zulmü duyurmalı, sessiz kalmamalı ama diğer yandan bir gün güneşin tüm parlaklığıyla doğacağını umut ederek dört elle tutunmalıyız. Bu tutunma içinde her duyguyu barındırmalı. Öfke de olmalı şefkat de. Hüzün de olmalı sevinç de. Bütün acıların içerisinde var olmaya ve varlığımızı daim kılmaya mecburuz. Biz 61.sayımızın hazırlığı içerisindeyken varlığımıza minik bir destek geldi. Zeynep Beren… “Babasının ziyneti, güçlü ve kuvvetli kadın” anlamına gelmektedir. Henüz minik olsa da bizlerin davasına sahip çıkmaya ve dayısının bayrağını taşımaya olan hevesi o küçücük gözlerinde yer edinmiş. Bu sayıdaki yazımı ve Rengahenk ruhunu ona armağan etmek isterim. Sözlerimin sonuna gelirken sizlere ufak bir bilgiyi de vermek isterim. “Süleymaniye’de Kanlı Gece” isimli ve polisiye konulu hikayemde
tanıdığınız insanlar ve bildiğiniz mekanlar yer almaktadır. Kim bilir belki kendinizi bile bulabilirsiniz. Kıymetli Rengahenk ailesi, bir yanımız buruk bir yanımız gururlu halde sizlere
61.sayımızı sunarız…

Yusuf Ekrem ÇELEBİ

“Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül.
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül.”
Yahya Kemal

Hayat, insanlığın önüne açılmış hileli bir sınav kağıdı sevgili okur. Hileli diyorum; zira şanıyla şöhretiyle bugününe ulaşmış her ademoğlu sayfaları hızla çevirirken birinde muhakkak duraksar, düşünür, ter döker, incinir ve nihayet imtihandan kaldığını düşünür. Fakat işin özü bundan daha farklıdır. Zira insan bu sayfadan kimi zaman zaten geçmiştir, kimi zaman da esasında olduğunu sandığı imtihan kendisinin değildir. Yaşanan şey vakit yahut duygu israfından başka bir şey olmaz. Bu ise hayatın hilesinin yalnızca bir turudur. Diğer bir turu ve belki de gerçekten zorlu olanıysa, insanın imtihan edildiğini bilmeksizin yaprakları çekinmeden çevirdiğidir. İşte sevgili okur, imtihanın bu türlüsünden her zaman başarılı olunamaz; “benim” diyen adem, çevirdiği bu sayfalardan parça parça dökülür de haberi dahi olmaz. Kanımca bize yakışan, her daim imtihan sahnesinde olduğumuzu bilmek ve fakat hileye gelmeden, dökülmeden sınavı tamamlamaya gayret etmektir. Bu gayrette kötülüğe
kati suretle yer yoktur; hele ki zandan ve histen öteye gitmeyen vesveselerle bitkin kalmaya
vakit harcanmaz. İmtihanını bilen adem, düştüğü gibi kalkmasını bilir; kendini istikametine
vakfeder, iyiden güzelden kendine zırh devşirir. Hulasa, şairin dediği bu dört ihtimalden birine dönüşür, “Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül./Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül.” Bugün ise bizim sınavımız olduğunu bildiğimiz, bilmeyene de söyleyecek sözlerimizle bildirdiğimiz bir imtihan sayfası var ki; bu sayfayı doldururken herkesin şahsi istikametindeki şevki kadar harap olması gerekmekte değerli okur. Ayak bastığımız yeryüzünün bir ucu; çoluk çocuk, kadın, hasta demeden aylardır katledilen insanlara yatak olurken, kendi imtihanıyla meşgul olmak da hayat hilesinin bir başka yüzü olsa gerek. Filistin kan kusarken; sözlerini yutup suskunluğa gömülmemek, hileye gelip de önümüze serilen bu aleni sayfayı çevirip geçmemek temennisiyle…

Beyzanur KANDEMİR