4 Kasım 2024

Senail Özkan- 28/04/2012

Âşık Olan İle Aşklanmalı

“Yunus Emre ve Miester Echart aynı dönemde yaşayan iki dehâdır” diyem söze başlayan Senail Özkan, Nisan ayının son konferansında “Aşk” konusunu işleyen iki farklı dünyanın mukayesesini yaptı.

Miester Echart, Alman dilinin ve felsefesinin temellerini atmıştır. Yeniçağ felsefesi Echart ile başlamıştır. Heidegger: “Echart’ın felsefesi gerçek ve öyle vüs’atli bir mistisizmdir ki derin tefekkürü gerektirir” demiştir. Echart olmasaydı mesela Kant, Hegel bugün olmayacaktı. Alman dünyasının dehası Echart’ın dünyaya etkilerinden kısaca bahseden Senail Bey, Yunus Emre’yi anlatırken bol bol şiirlerinden paylaşımlar yaparak Echart ile arasındaki farkı göstermeye çalıştı.

Türkçe’nin ve Türklüğün Mukadderatı: Yunus Emre…

 Anadolu’da da Meister Echart benzeri bir mistik düşünce gelişiyor. Bu düşüncenin temsilcisi Yunus Emre’dir. Yunus Emre, Türk düşüncesinin temellerini atmış bir şairdir. Sadece şair değildir. Türkçe’nin mimarıdır. İnsanların gönül dilini keşfetmiş bir Türk dehâsıdır. O zamana kadar Anadolu’da İslam tefekkürünün taşıyıcısı olarak iki dil hâkim idi: Biri Arapça, diğeri Farsça’dır. Tasavvuf Anadolu’ya ilkin bu iki kaynaktan geldi. İslam düşüncesinin ruhunu bu iki dil taşıyordu, tanıtıyordu. Türkçe daha o çağlarda emeklemekte idi. İslam’ın klasik şairleri hep Farsça yazmışlardır. Mevlana, İbn Arabî, Feridüddin Attar gibi dehâlarımız Farsça yazmışlardır. Bunlar bizim klasik kültürümüzün mimarlarıdır ve çok önemlilerdir ama Türkçe eksiktir bunlarda. Mevlana’nın mistisizmi derin bir hissiyatla, lirizm ile aktarılıyor ancak Farsça olarak aktarılıyor. Bizim düşüncemizin kubbesi olan değerleri bu insanlar taşıyor ancak dilleri bize yabancı… Yunus Emre’nin işte bize yakın olan yönü buradadır. Yunus Emre, Türkçe’nin mukadderatı olmuştur. Anadolu’da üçüncü bir dilin temsilcisi olmuştur. İslam düşüncesini ve tefekkürünü Anadolu’da mayalayan, Türkçe’nin yok olmasına engel olan bir dâhidir. Yunus Emre, bizim hissiyatımızı, ruhiyatımızı, fikriyatımızı, derinliğimizi, ıstıraplarımızı, acılarımızı, neşe ve felaketlerimizi bütün Anadolu’daki maceramızı yok olmaktan kurtardı. Eğer Anadolu’da olup bitenleri bu dil ile kayıt altına almasaydı Yunus Emre, Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaşi Veli bugün Türkçe olmayacaktı. Türkçe olmayınca belki de bugün Anadolu’da bizler olmayacaktık. O bakımdan Yunus Emre, sadece   Türkçe’nin değil Türklüğün de mukadderatı olmuştur. Yeni Türk düşüncesinin ana kaynağıdır Yunus Emre. Ama Yunus Emre ile ilgili çalışmalara geldiğimizde maalesef hayal kırıklığına uğruyoruz. Yani Batı’da herhangi bir şair hakkında araştırma yapmak istediğinizde kütüphanelerce kitaplar, biyografiler, araştırmalar görürsünüz. Bize gelince Yunus Emre ile ilgili yapılan çalışmalar bir elin parmakları kadar yoktur. Bizim ruh köklerimizin bağlı olduğu bu düşünce, bu sevgi dili maalesef yeteri kadar anlaşılmamış, anlatılmamıştır. Ona halk sahip çıkmıştır. Yunus

Emre’nin her bir ilahisi ve şiiri Anadolu’nun her köşesinde söylenir. Hepimizin annesi, babası Yunus Emre’den bir şeyler bilir. Echart ile Yunus Emre’nin önemli bir farkı vardır: Echart mistik düşünceyi yaşayarak, derûnileştirerek, onun ıstırabını duyarak ve şiire aksettirerek vermemiştir. Bu düşünceyi muazzam bir katedrale aktarırcasına düşüncelerini taş taş üstüne koyarak anlatmıştır. Oysa Yunus Emre, bu düşünceyi insan nefsinin içinde yaşamıştır. Onda insanın acıları, neşesi, varoluş macerası terennüm etmiştir.

Bu tarafıyla Yunus Emre dünyanın hiçbir yerindeki hiçbir şaire benzemez. Eşi benzeri yoktur. Hiçbir şair hissiyatını Yunus Emre’de olduğu gibi halktan herkesin anlayabileceği bir

lisanla anlatamamıştır. Yunus Emre hem lisanı hem İslam’ı hem insanı bize kazandırmış, sevdirmiştir.

“Sensin Kerîm, sensin Rahîm,

Allah sana sundum elim.

Senden artık yoktur emim,

 Allah sana sundum elim.” derken Yunus Emre, mükemmel bir “barış dili” kullanmıştır. İslam, “teslim olmak” demektir. Fakat Yunus, bunu öyle bir söylüyor ki adeta yüreğini eline alır gibi “Allah sana sundum elim” diyerek teslimiyetin

ifadesinin başka bir halini göstermiştir. Elini uzatan, elini takdim eden birisine artık el kalkmaz, barış isteyen birisine artık el kalkmaz. Yunus Emre, Cenab-ı Mevla’ya “sana teslim oldum” manasını başka bir dil ile anlatıyor, öğretiyor Müslüman Türk milletine.

 Aşk, esasında bizim kâinatımızı kuşatan bir kavramdır. Bütün varlık âlemi aşktan neşet etmiştir. Bütün varlık aşkın eseridir.

“Bu yer ü gök ü arş u ferş (aşk) dadı ile kaimdir.

Bünyâd aşktır âşıkta her bir arada eli var.”

(Burada Yunus bize, yerin, göklerin ve gök cisimlerinin aşktan yapıldığını ve aşk ile varlıklarını devam ettirebildiklerini belirtmektedir)

Echart’a göre aşk kavramlardadır, kavramlarla anlatır aşkı. O varlığı bilmek, anlamak,

kavramak suretiyle aşkın temellerine inmeye çalışıyor. Aşk insanın bilinmeyen derinliklerindedir. Önemli olan onu nerede arayacağımızı bilmektir. İşte Echart da Yunus Emre de ‘Aslı’ aramanın yollarına aşk derler. Bizim içimizde gezen külli varlığı yakalayabilmek için dikkatlerimizi mâsivadan (dış dünya) kurtarıp iç âlemimize döndürmemiz gerek. Echart bu düşünceleri bizim İmam-ı Gazali gibi büyük düşünürlerimizden esinlenerek kaleme almıştır. Hatta Echart’ın anlatımında kullandığı mecazlar, terminoloji garip bir şekilde bazen bizim mutasavvıflarımızın kullandığı mecazlara benzemektedir.

“Ben yürürem yane yane

 Aşk boyadı beni kane

 Ne akilem ne divane

 Gel gör beni aşk neyledi.”

Bir insanın yana yana yürümesi nasıl bir çerçeve ile bu mısraya sığmıştır. Bunlarla anlatıyorum fakat bunlar da aşkı anlatmaya yetmez diyor Yunus Emre. Bizzat gelip görmeniz lazım gel de gör beni, gör de anla bak aşk beni neyledi.

Aşk tecrübesini Echart bilgi ile kavramlarla anlatırken Yunus Emre bizzat yaşadıklarını terennüm ettirmiştir.

“Öd ağacı gibi yanar vücudum

 Tütünüm göklere seher yelidir.”

 Yunus Emre aşkı anlatmak için  “öd ağacı metaforunu” kullanır. Öd ağacı içten içe yanar fakat dıştan bunu görenler zanneder ki seher yeli… İşin ne kadar ciddi olduğunu gösteren en önemli beyitlerindendir.

Aşk yalnızlık halidir…

İnsan kendi içine döner, köşeye çekilir, kendini dinler. Aşk, Echart’ta buz gibi bir akıl ile kavramlaşır. Hakkını vermek gerekirse eseri kusursuz, mükemmeldir. Ancak Yunus’taki gibi içtenlik yoktur. Yunus, adeta yaşadıklarını şiirleriyle şakır bizlere. Hem yaşar hem yaşatır.

Dünyanın Kutup Yıldızı Yunus…

 Senail Özkan sözlerini sonlandırırken “dünya daha Yunus’u keşfetmedi ama ben inanıyorum ki gelecek günlerde Yunus Emre dünyanın kutup yıldızı olacak ve büyüyecek. Yunus Emre’yi bir Alman bir bilmem kim gelip yazacak değil, öncelikle bizim onu anlamamız, çok çalışmamız ve onun eserlerine mesai harcamamız gerek” vurgusunu yaptı. 2012 yılının “Yunus Emre Yılı” olarak belirlenmesi yetmez, Yunus Emre’nin hakkını vermek için bu ulvi mesajın muhatabının tek tek herkes olması ve herkesin kendi kabınca bu pınardan doldurması gerekir. Zira Yunus’un dediği gibi,

“Bir testiyi bir pınarın başına koşalar

  Kırk yıl orada dursa kendi dolası değil”