“21. Yüzyılda Kuzey Afrika’da Yeni Bir Mağrip Birliği Mümkün mü?”
Ahmet Kavas, dünyanın gündeminde olan Afrika üzerine verdiği konferansta Afrika’nın genel geçmişini, Osmanlı’nın Afrika ile olan ilişkilerini, şu an Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerinin hangi boyutta olduğunu, aslında nasıl olması gerektiğini ve Türkiye’nin bu konuda belirlemesi gereken stratejileri ortaya koyan bir sunum yaptı. Ahmet Bey, “O günlerde hepimiz dünyaya yeni bir şekil verildiğini gözlemlemeye çalışıyoruz. Bunun normal bir akış olmadığını, Afrika Kıtası’ndaki ciddi bir müdahalenin varlığı gösteriyor. Peki, bu müdahalenin kaynakları kimlerdir? Neden ve niçin müdahale ederler? Bu soruların anlaşılabilmesi için bölgenin tarih boyutunu ve ülkelerin siyasi boyutunu gözden geçirmek gerekir. Afrika bugün 30 milyon km2’dir ve 54 bağımsız ülkesiyle BM’de temsil edilen ve ağırlığı olan bir kıtadır. Uluslararası camiada belki karar verici bir ülke değil ama verilen kararların oylanmasında kendilerine müracaat edilen, hatırı sayılır, güçlü ülkeleri var. Dünyada büyük güç olmuş devletlerin hemen hemen hepsinin temel dayanakları Afrika’dır. Akdeniz havzasında etkinliğinden bahsedilen Fenikeliler, Roma, Bizans gibi büyük devletler Afrika ile büyüyüp gelişmişlerdir.
Afrika kıtası, Arap Yarımadası’nın batısında olduğu için “Mağrip” yani güneşin battığı taraf olarak isimlendirilmiştir. İslam öncesi dönemde başka devletler mağrip birliğini kurduğu gibi, İslami dönemde de Emeviler, bütün Kuzey Afrika’yı İslami fetih ile tamamlayıp “İslami Mağrip Birliğini” sağlamıştı. Büyük Mağrip denildiği vakit, Mısır’ın dâhil edildiği Afrika anlaşılıyor. Türklerin ise Afrika ile ilişkileri tarihte Mısır ile başlatılır. Mısır’da ilk Türk devletleri Tolunoğulları, İhşitler, Eyyûbiler ve Memlûklerdir. Ancak Afrika’da Türklerin tam anlamıyla hâkim olduğu dönem Osmanlı dönemidir. Kuzey Afrika’da Osmanlı Cezayir, Tunus ve Trablusgarp olmak üzere üç ocak kurarak Mağrip Birliği’ni sağlar. Ve bu şekilde 1500’lü yıllardan 1800’lü yılların ortasına kadar Kuzey Afrika’da bu birlik devam eder.
Yeniden Magrip Birlikleri
2010 yılına geldiğimizde bu birlik yeniden kurulabilir mi sorusu zihinlere yerleşti. Kuzey Afrika’da çok büyük hareketler oldu. Bu Mağrip Birliği tarihte kuruluydu; Roma zamanında, İslami fetihler döneminde ve Osmanlı döneminde. Son birliği sağlayan Osmanlı zamanında kurulan idari sistemler ile Mağrip Birliği’nin daha uzun ömürlü yaşanması sağlanmıştı. Ancak 1830’da Cezayir, 1880’de Tunus ve 1912’de Libya ve Fas da Osmanlı’nın elinden çıkınca diğer devletlerin hazin sonu gibi, Afrika’yı yitiren Osmanlı’nın da sonu gelmişti. Bu bölgede artık Fransız sömürgeciliği başgösterir oldu. Cezayir 1962, Tunus 1956, Fas ve Moritanya 1960 tarihlerinde Fransız sömürgelerinden kurtulup bağımsızlıklarını ilan edebilmişlerdi. Libya ise İtalya’nın elindeydi.
Mağrip Birliği Önemli midir?
Bugün dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu petrol Libya’dadır, diğer doğal kaynakları hariç… Libya’da yapılan yatırımların % 75‘i dışarıdan geliyor. Diğer Kuzey Afrika ülkelerinde de durum aynıdır. Burada oluşacak herhangi bir birlik Avrupa’nın buradaki gücünü ve gelir kaynaklarını azaltacaktır. Afrika hakkında bildiğimiz her şey Avrupalı kaynaklara dayanmaktadır. Afrika’yı bilen akademik kadroyu yetiştirememişiz. Akademik kadrosu olmayan bir devletin Afrika’yı doğru okuması mümkün değil. Afrika’da biz olmalıyız, başka ülkeler hareket etmeden kendi benliğimizle Afrika ile işbirliği yapmalı ve kıta ile ilgili faaliyetleri artırmalıyız. Şimdilerde Mağrip Birliği’nde olup da birbirine dargın olan Batı Sahra yüzünden çatışan ülkelerin arasını bulmalı, önce onların refahı ve gücü için çalışmalıyız. Osmanlı’nın Afrika ile olan ilişkilerinin kesilmesi noktasında tarihî kaynakların söylediğine göre; “Avrupalılar Osmanlının ayakta durması için gerekli olan, Afrika’daki ayağını kesiyorlar, keserlerse nasıl ki bir insan, ayağı kesilince ayakta duramaz, Osmanlı da ayakta duramamış ve yıkılmıştır.”
Afrika Osmanlı’nın ayakta durabilmesi için gerekli bir ayağı idi diğer ayağı ise Arabistan idi. Yani Kuzey Afrika’da varlığı bittiği gün, Osmanlı yok olacak denmiştir. Afrika’da Zambiya ülkesi oldukça önemli kaynaklara sahiptir; yerin altı maden üstü ise verimli topraktır. Çin buraya 100 bin insanını göndererek ülkenin bütün ticaretine ve kaynaklarına neredeyse hâkim olmuştur.
Türkiye Afrika ilişkileri
2008’de Türkiye’de ilk defa Türkiye-Afrika zirvesi yapılmıştı. Hükûmet ilk defa 2010’da Afrika Strateji Belgesi imzaladı. Böylece Türkiye’deki sivil kuruluşlar ve kamu kurumları 3 aylık sürelerle toplantılar düzenleyip Afrika değerlendirme raporu hazırlıyorlar. Bunları 2013’te ikincisi gerçekleştirilecek olan Afrika Zirvesi’nde takdim edecekler. Zirvede Türkiye’nin son 5 yıl içerisinde Afrika ile ilişkilerinde geldiği seviye ortaya konacak. Afrika Birliği başkanı, “Dünyada 194 devlet var. Biz AB, Çin, Hindistan ve Latin Amerika ile zirve yapıyoruz. Bir de Türkiye ile yapacağız, başka bir ülke ile de zirve yapmayacağız.” demişti. BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği için o zaman Afrika’da 53 ülke vardı, 51’i Türkiye’yi desteklemişti. Yani bizim aslında Afrika ile ilişkilerimiz çok güzel bir seyre girmişti ki bu 2010- 2011 olayları Türkiye gibi ülkelerin Afrika’daki hızını kesti. Türkiye’nin Afrika ile niye ilgilendiğinin tarihte bir gerekçesi var. Dünyada ki hayati kaynakların %20’si Afrika kıtasındadır. Afrika olmadan kimse yaşayamıyor. O yüzden Türkiye’de çok ciddi Afrika politikaları geliştirilmelidir. Afrika bilgilerimizi tazelemeli, Afrika’yı okumalıyız. Oralardaki dostların, arkadaşların sayısını artırmamız gerekiyor. Afrika ile ilgili bizi ilgilendiren çalışmaları incelerken siyasi boyutta Afrika Zirvesi yapılıyor. Biz de Türk-Afrika Medya Forumu yapacağız, en az 200 Afrikalı basın-medya çalışanı ve işletenini Ankara’ya getireceğiz. Bütün bunların yapılmasındaki temel sebep, Afrika’nın gündemine Türkiye’yi sokabilmek ve Türkiye’nin gündemine de Afrika’yı aldırabilmektir. Afrika Birliği’ne gözlemci üye olmamız gerek. Mağrip Birliği’nde etkin olmamız gerek. Amerika gelip el atmışsa, Çin tâ nerelerden gelip el atmışsa bizim de Afrika için çok ciddi hazırlığımızın söyleyecek sözümüzün olması lazım.
Hazırlayan
Yasemin KARAKULAK (İhtisas)