5 Aralık 2024

Düşünce Dergisi Sohbetleri 17

Piyasa ve Piyasalaşmanın Sosyal Hayata Etkisinin Değerlendirilmesi

Hür tefekkürün bozkırlarında düzenlenen Düşünce Sohbetleri programının 17.’sinin konukları, Düşünce Dergisi’nin “14. sayısı olan Piyasa(laşma): İdeoloji Mi Ütopya mı?” sayısında “Piyasa-Ahlâk İlişkisi Üzerine” yazısıyla Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Coşkun, “İslami Bankalar Kalkınmayı Sağlar mı?” yazısıyla Öğr. Gör. Dr. Erhan Akkaş ve “Piyasanın Krizleri” yazısıyla Arş. Gör. Ali Kürşat Sak idi. KOCAV TV Youtube kanalı üzerinden 25 Aralık 2021 tarihindeçevrimiçi olarak yayınlanan sohbetin yönlendiriciliğini iseYatırım Danışmanlığı Müdürü Üzeyir Doğan üstlendi.

Doğan, konuşmacıları takdim ederken tüm konukların KOCAV tedrisatından geçmiş kişiler olduklarını vurguladı ve ardından Düşünce Dergisi’nin tanıtımını yaptı. Düşünce Sohbetleri’nin konusunu teşkil eden Düşünce Dergisinin 14. sayısının geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz hocamız Yaşar Erdinç’e ithaf edildiğini, Derginin içerisinde Erdinç’e ait bir yazının da bulunduğunu belirtti. Yönlendirici Doğan, Yaşar Hocayı Rahmetle anarak sözü konuşmacılara bıraktı.

Piyasa Bir Şey Buyurmuşsa İyidir, Güzeldir, Doğrudur(!)

İlk konuşmacı Coşkun yazısının piyasaya dair eleştirel bir yazı olduğunu söyledi ve KOCAV’ın önemini şu sözlerle yâd etti: “Yazımda piyasayı eleştiriyorum ama piyasanın bu kadar içerisinde olup ahlaki olarak bu kadar olumlu anlamda temayüz etmiş bir isim Yaşar Erdinç benim yazıma ilişkin epeyce ters, tezat bir duruş teşkil ediyor. Allah rahmet eylesin. Çok beyefendi çok munis bir insandı. Bir de bu vesile ile Mehmet Genç hocayı bu yıl kaybettik. Ona da Allah rahmet eylesin. Hatta Teoman hocayı da analım. Teoman Duralı’ya da Allah rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun. KOCAV’dan da Allah razı olsun ki bu insanları bir şekilde bize ulaştırıyorlar.” Yazısında özellikle piyasanın sosyal hayatımızda yer alan başka ahlaki mecralar üzerindeki etkisini incelemeye çalıştığını ifade etti ve sözlerine şu şekilde devam etti: ”Piyasa dediğimiz şey malum tanım gereği alıcılarla satıcıların birbiriyle buluştuğu ve bir mübadelenin gerçekleştiği alan. Ve ister istemez insan şunu soruyor acaba piyasa dışında şeylerin bir değeri var mıdır? Şeyler mübadele değeri dışında bir değere sahip mi? Dolayısı ile şeyler acaba metalık olma dışında bir şeyliğe sahip mi?

Bu soruların çok önemli olduğunu, çünkü piyasanın egemen olarak yaşamın tamamını işgal etmeye başladığını, bunun da bütün sosyal dinamikleri kökünden değiştirecek bir şey olduğunu sözlerine ekledi. Kendisinin asıl eleştirisinin de bu noktada olduğunu söyleyen Dr. Coşkun, bizim ahlaki değerlerimizin piyasada bir dolaşım değeri bulamayışı olduğunu belirtti. Dostluk gibi yücelik duygusu uyandıran şeylerin mütekabiliyet normunun bulunmadığını ve bizim bunları kaybetmeye başladığımızı dile getirdi. “Dolayısıyla piyasa bir şey buyurmuşsa bunun doğrudan iyi, güzel ve doğru kabul edildiğini; böylece piyasa, mantık, estetik ve etik değerlerin tamamını işgal etmiş durumda olmaktadır.”

Dr. Coşkun piyasanın bir diğer özelliğinin de şeffaflık istemesi ve belirsizlikten hoşlanmaması olduğunu söyledi. Fakat bizim sosyal hayattaki ilişkilerimizin çoğunda belirsizlik hakim olduğunu ve bu sebeple belirsizliğe istinaden güven duyduğumuzu belirtti. Güvenin zaten şeffaflığın olmadığı yerde var olduğunu söyleyen Coşkun, aslında bizim şeffaflığı piyasa mantığıyla topluma sirayet ettirdiğimizde güvene de ihtiyacımızın kalmayacağını anlattı. Piyasanın güvene duyulan ihtiyacı, sağladığı objektif koşullar ile ortadan kaldırdığını söyledi. Sonuç olarak piyasalaşmanın hayatımızdaki diğer sosyal alanlara da sirayet etmesiyle ahlak dediğimiz çok köklü değerlerimizin kaybedilebileceğini ifade ederek sözlerini noktaladı.

İslami Finansal Kurumlar Nasıl Ortaya Çıktı?

Bir sonraki konuşmacı Dr. Erhan Akkaş konuyu alışılagelmişin dışında biraz daha teorik boyutta tartışacağını söyledi. Öncelikle İslami finansal kurumların ortaya çıkışı hakkında bilgi verdi. Ardından İslam ekonomisi, İslami bankacılık ve İslami finansın çok kesin çizgilerle ayrılması gerektiğini belirtti. Günümüz kapitalist sisteminde İslam ekonomisi denildiğinde maalesef aklımıza ilk İslami bankaların geldiğini çünkü günümüz sisteminin bunu gerektirdiğini söyledi. Ancak İslam ekonomisinin; insan hakları boyutunun, işçi hakları boyutunun, çevre boyutunun, kalkınma boyutunun var olduğunu yani İslam ekonomisi isminde sadece ekonomi geçmesine rağmen meseleyi sadece parasal bir faktöre indirgeyemeyeceğimizi söyledi. Aksine, İslam ekonomisinin insanı merkeze aldığını ve bununla birlikte toplumsal kalkınmayı öncelediğini vurguladı. Günümüzdeki İslami bankalarının konvansiyonel bankalarda bir takım formel değişiklikler yapılmak suretiyle Müslümanlara hizmet edecek şekilde düzenlenerek ortaya çıktığını söyledi. Dr. Akkaş, özetle İslami temelli finansmandan ziyade artık İslam’a uyumlu finansallaşmaya gelindiğini çok net bir şekilde söyleyebiliriz dedi. Neticede Müslüman bir insanın ya da gayrimüslim bir insanın finansal ihtiyaçları olduğunu ve kapitalist toplum içerisinde ihtiyaçların birbirine benzediğini belirtti. Bu ihtiyaçların karşılanmasının İslami usul şartlarına uygun olarak yapılması gerekmesi sebebiyle İslam bankalarının ortaya çıktığını anlattı. Burada bir bankanın İslami veya konvansiyonel olmasına bakılmaksızın her zaman kar elde etme saikiyle hareket ettiğini ancak konvansiyonel bankaların bu kar elde etmeyi faiz üzerinden yaparken İslami bankaların bunu belli bir takım İslam’a uygun uygulamalar üzerinden yine kar elde etme amacı gözetilerek yaptığını söyledi. Günümüzde ekonomik büyümeye konvansiyonel bankaların katkısı neyse İslami bankaların katkısının da aynı olduğunu belirterek sözlerine son verdi.

Er ya da Geç Bütün Balonlar Patlıyor

Son konuşmacı Arş. Gör. Ali Kürşat Sak sözlerine piyasanın aslında masum bir şey olduğunu söyleyerek başladı. Kendisinin sorunu tekelleşmede ve aşırı piyasalaşmada gördüğünü belirtti ve burada da çözüm olarak devleti işaret etti. Devletin piyasada sadece bir düzenleyici (regülatör) olarak yer almaması gerektiğini aynı zamanda piyasanın kendisinde de yer alması gerektiğini söyledi. Böyle söylendiğinde akla İskandinav ülkelerinin gelebileceğini ama tamamen onu kastetmediğini belirtti. Şu an böyle bir kurumun, devletin olmadığını söyleyen Arş. Gör. Sak, üzerinde konuşulup, düşünülüp birden fazla mekanizma tasarlanabileceğini anlattı. Aslında klasik olarak durduğu pozisyonun piyasayı kapitalizmden kurtarmak olduğunu, kapitalizm doğası gereği eşitsizliği arttırdığını söyledi.

Krizler hususunda da tam olarak tanımlamasının yapılamadığını ama Atilla Yeşilada’nın “Krizler bir orman yangını gibidir.” benzetmesinin yerinde olduğunu belirtti. Her önümüze gelen durgunluğa kriz denilemeyeceğini, kriz olarak adlandırılabilmesi için orman yangını gibi geniş tahribat bırakması ve sistemin kendine gelebilmesi için süreye ihtiyaç duyması gerekeceğini ifade etti.  Krizlerin borçlardan ortaya çıktığını çünkü insanların borçlarının gelirlerinden daha hızlı büyüdüğünü söyleyen Sak, bu durumun aynı zamanda aşırı borç birikmesine yol açtığını, bu aşırı borç birikimlerinin de krizlere neden olduğunu söyledi. Krizin önceden tahmin edilip edilemeyeceği üzerine açıklamalarda bulundu. Bunun tahmin edilmesinin zor olduğunu ama yaklaşık tahminlerde bulunulabileceğini belirtip çeşitli örnekler verdi.

Sözlerini şöyle sonlandırdı: “Sonuç olarak şu üç şeyin bilinmesini istiyorum: Yoksulluk, açgözlü finansçıların fakirleri sömürmesinin bir sonucu değildir. Tam tersine sağlıklı işlemeyen bir finansal sistemin sonucudur. İkinci olarak evet, dünyada gelir dağılımı bozukluğu var ve buna finansal kapitalizmin etkisi yadsınamaz gerçekten ama bugün günümüzde bir şey öne çıkıyor: Finansal Okuryazarlık. İnanılmaz önemli. Bilmenin maliyeti çok düşük, ödülü çok fazla. Ama bilmemenin cezası ise çok sert. Ve finansal piyasalar her geçen gün daha da karmaşıklaştığı için büyüklüğünü öngörmek ya da zamanlamasını öngörmek iktisatçılar için çok zor. Son olarak şunu söyleyeyim er ya da geç bütün balonlar patlıyor.

Hazırlayan

Afra YÖRÜKOĞLU (Gelişme 2)