13 Eylül 2024

Düşünce Dergisi Sohbetleri 19

Paranın Zaman İçindeki Değişimive Yapay Zekâ

19’uncusu düzenlenen Düşünce Sohbetleri programının bu seferki ev sahipliğini, Düşünce Dergisi’nin 14. Sayısı olan “Piyasa(laşma): İdeoloji Mi Ütopya mı?” sayısın editörü İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü araştırma görevlisi Dr. Fatih Karakaya üstlendi. 26 Şubat 2022 tarihinde KOCAV TV Youtube kanalı üzerinden çevrimiçi olarak yayınlanan programda konuklardan Borsa İstanbul Özel Pazar Kıdemli Uzmanı Abdurrahman Kılıç Kripto paralar ve paranın yeni hallerinden bahsederken, diğer katılımcı olan Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim görevlisi Dr. Orhan Önder yapay zekâ meselesini sağlık piyasası ve etik bağlamında tartıştı.

Dr.Karakaya konuşmacıları takdim etmeden önce Düşünce Dergisi’nin ilk yayınlanmaya başlandığı zamanlarda tersten bir yazar-okur buluşması gerçekleştirme fikrini ortaya attıklarından bahsetti ve Düşünce Sohbetlerinin ortaya çıkışını şöyle anlattı:“Önce okurlar yazarları ile buluşurlar ve bu buluşmada yapılan konuşmalar bir metne dökülür. Bunlar daha sonra yeni okurlarıyla buluşurlar. Biz tersinden hareket edelimdedik. Bir metni yazan yazarı o metni okuyan okurlarıyla bir araya getirerek bu metinde -belki yazılı olmanın cilvesi gereği- dillendiremediği veya atlamış olduğu, açmak istediği veya okurlarının merak ettiği hususları da tekrardan didikleyelim, yazının bir sonrasına uzanalım niyetini gütmüştük. Defalarca her sayımızda en az iki veya üç yazarımızı bu şekilde misafir ettik ve yazdıkları yazıları, kaleme aldıkları makaleleri tekrar tekrar tartışmış olduk.” dedi. Bu sohbette de iki yazar ile birlikte oluğunu, yazarların makalelerini tekrar bizimle paylaşacaklarını söyleyen Dr. Karakayatakdimin ardından sözü Abdurrahman Kılıç’a bıraktı.

“Piyasaları Oluşturan Para, Piyasanın Objesi Haline Geldi”

Kılıç sözlerine sunumunu nasıl gerçekleştireceğinden bahsederek başladı. Yazısının uzun bir özetini sohbet havasında sunacağını daha sonra bazı konularda açılımlarda bulunacağını söyledi. Öncelikle kripto paraları anlamak için “Para nedir, para ile ilgili temel teoriler nelerdir?” bunlara değineceğini,daha sonra paranın tarih boyunca geçirdiği serüveni anlatıp “Para nasıl bütün piyasaları şekillendirirken piyasanın bir objesi haline geldi?” sorusuna cevap arayacağını belirtti. Son olarak da kripto paraları tanımlayıp bunların temel mantığını, temel özelliklerinive onların piyasalaşma süreçlerini anlatacağını söyleyerek anlatım şemasını çizmiş oldu. Öncelikle para ile başladı. Paranın üç fonksiyon üzerinden tanımlandığını belirterek bunları şu şekilde sıraladı: mübadele aracı olması, hesap birimi olması ve değer saklama aracı olması. En önemli özelliğinin mübadele aracı olması olduğunu söyledi. Değer saklama aracı olarak da zenginliğin istiflenmesi, servetin istiflenmesi olarak bakılabileceğini belirtti. Parayla ilgili temel teorilerden ilkinin paranın emtia teorisi olarak ortaya atılması olduğunu ve bu teorinin Aristoteles’e dayandırıldığını anlattı. Diğer bir teorinin ise para ile ilgili devlet teorisi olduğunu ve bunun da Platon’a dayandırıldığını söyledi ve şu şekilde anlattı:“Emtia teorisi kısaca şöyle ortaya çıktı: insanlar ilk zamanlarda ticareti kolaylaştırmak için yükte hafif pahada ağır bir şeyi temel bir baz kabul edelim bununla ticaret yapalımdediler. Bu tüccarlar arasında, insanlar arasında gelenek olarak oluştu. Ve bu içsel değeri olan yani kendi kendinden değeri olan değerli metaller böylece ilk para oldu. Altın ve gümüşü biz tarih boyunca paranın emtia teorisindeki temel para olarak algılayabiliriz. John Locke, David Hume, Karl Marx gibi isimler daha çok bu akımı temsil ediyor. Paranın devlet teorisinde ise paranın değerli bir metal olmasına gerek yok. Çünkü paranın gücü arkasındaki devletin hukukundan kaynaklanır. Parayı tüccarlar ya da gelenek değil ilk topluluklardaki yönetimler para olarak belirlemiştir. Bu nesne para olsun bunun üzerinden anlaşalım demişlerdir. Ve devlet arkasında bir hukukla parayı koruduğu için para olmuştur demişler. Para simgesel bir şey. Devlet neye para diyorsa para odur. Arkasındaki devletin yaptırım gücü kadar ve itibarı kadar para paradır deniliyor. Yani devletlerin arkasında durması sebebiyle bir kâğıt parçası değerliyse buna biz itibari para diyoruz.”Sonrasında Kılıç, kısaca paranın serüvenini anlattı. Parayı ilk LidyalılarınAnadolu’da icat ettiğini ve ilk icat edilen paranın altın para olduğunu söyledi. Sonrasında bakır ve bronz para kullanıldığını ekledi. 17. yüzyıldan 1971’e kadar dünyada hâkim olan paranın altın ve gümüş para ve onlara bağlıkâğıt paralar üzerinden yürüdüğünü söyleyen Kılıç 1971 yılından sonra artık basılankâğıt paraların temsili para olmadığını, devletin arkasında hukuk olarak durduğu itibari para olduğunu anlattı. Türkiye’de de 2001 Krizi’nden itibaren pratikte emtia paranın tamamen terk edildiğini ve serbest kur politikasına geçildiğini söyledi. Bu aşamadan sonra paranın değerinin uluslararası arenada, piyasada belirlendiğini ve artık bugünden sonra paranın piyasanın konusu olduğunu vurguladı. Tarih boyunca tüm hizmetleri, her şeyin fiyatını belirleyen; piyasaların oluşmasını sağlayan paranın kendisinin de piyasanın bir objesi haline geldiğini söyledi. Kılıç paranın serüveninin ardından kripto parayı anlatmaya başladı. Kripto paraların devlet tarafından basılmadığını ve “blokchain” denilen bir teknolojiye dayandığını söyledi. Kripto parayı “blokchain’de yapılan bir işlemin ya da yapılan bir hareketin dünyadaki en güçlü şifreleme sistemleri ile doğrulama mekanizması” olarak tanımladı. Örneklerle blockchain sistemini anlattı. Ardından paranın piyasanın konusu olması ile ilgili rakamlar verdi. Sonrasında ise Bitcoin’in karşılaştırmalı rakamlarını verdi. Bu şekilde piyasanın mevcut durumunu değerlendirdi ve şöyle devam etti:“Arkasında devlet varsa para paradır. Devlet yoksa bu para değildir gibi bir mantıkla baktığımız zaman blokchain’in arkasında bir hukuk yok. Emtia paralarda olduğu gibi geleneksel bir uzlaşma var. İki taraf da ‘ben buradaki doğruluğu kabul ediyorum’ diyorsa kabul edilir. Ama bütün sistemlerde bir karşı taraf riski vardır. Karşı taraf caymak istediğinde ya da dürüst olmadığında ne yapacaksınız? Bunu arkasında hiçbir hukuk yok. Yani benim cüzdanımda şu kadar Bitcoin var. Şifre bende olduğu sürece bunu benden kimse alamaz. Ama ben öldüğüm zaman çocuklarıma miras olarak bırakabilecek bir hukuk var mı? Şu an elinde bu yok. Bunun bir para olabilmesi için mübadele aracı olması gerekiyor. Aslında şu an kripto paralarla yapılan mübadeleler yani işte pizza almış, ev almış, araba almış bunlar çok münferit olaylar. Genelgeçer kabul görülen hiçbir hukukta bir ödeme aracı olarak geçmiyor. O yüzden kripto paralar tam olarak bir para olamadı. Mübadele aracı olamadı. İşin ilginç tarafı burada devletlerin tutumu önemli olacak. Bu devletler bunu hukuken düzenlemeye başlarsa hukuki bir anlamı olacak.”dediBunun devamına ise ülkemizin şu anki tutumunun kripto paraları doğrudan bir mübadele aracı olmaktan çıkardığı yönünde olduğunu ekledi. “Peki bu kripto paralar emtia para mıdır?”sorusuna, bunların kullanım anlamında bir içsel değeri olmadığı ve piyasanın birbirini etkileyerek fiyat belirlemesinden dolayı emtia para olmadığı yönünde cevap verdi.Bitcoin’inhenüz bir mübadele aracına dönüşemeden ayrıca bir hesap birimi de olamadan sadece bir değer saklama aracına dönüştüğünü yani paranın üç temel fonksiyonundan yalnızca değer saklama, serveti bir şekilde istifleme ve tasvir etme aracına dönüştüğünü belirtti. Böylece piyasanın konusu haline geldiğini söyledi. Türkiye olarak kripto para üretimi bakımından oldukça geride olduğumuzu üniversite eğitimlerinde bu alanlara yönelik eğitim verildiği takdirde birçok blokchain projelerinin ortaya çıkabileceğini söyleyerek sözlerini noktaladı.

Piyasa-Yapay Zekâ İlişkisinin Etik Müdahale İhtiyacı

Dr. Orhan Önder sunumunda yapay zekâ ve piyasa meselesini sağlıkta dijitalleşme özelinde ve etik açıdan değerlendirdi. Sunumunu üç ana bölüm üzerinden gerçekleştirdi. İlk olarak yapay zekâ araştırmalarının piyasa ile yakın ilişkisini, yapay zekâ tarihine kısa bir bakış yaparak anlattı. Daha sonra sağlıkta dijitalleşme özelinde yapay zekâ alanındaki gelişmeleri ve bu konudaki gelecek öngörülerinden bahsetti. Ardından sağlıkta yapay zekâ kullanımının nasıl düzenlenebileceğine dair birkaç öneri ile tebliğini sonlandırdı.

En basit ifade ile yapay zekayı, görevleri yerine getirmek için insan zekasını taklit eden ve yinelemeli olarak kendini geliştirebilen sistemler ve makineler olarak tanımlayabileceğimizi söyledi. Yapay zekanın ilk dayanak noktasının 1940’lı yıllarda çok çeşitli alanlardan bilim adamlarının yapay bir beyin üretme imkanına yönelik araştırmaları olabileceğini söyleyerek yapay zekanın tarihini ve gelişimini anlattı. Yapay zekâ kışından bahsederek bu durumun piyasa ile ne kadar bağlantılı olduğunu ortaya koydu. Piyasanın somut faydalar gördükçe bu alana yatırım yaptığını, bu yatırım ile paralel olarak yapay zekanın gelişiminin hızlandığını söyledi. GPT3 ile yapay zekanın ulaştığı son noktayı gördüğümüzü belirten Dr. Önderyapay zekâ alanındaki teknik gelişmelerin özellikle son on yılda piyasadan gelen desteğin çok artmasına yol açtığını söyleyerek bu konuda güncel istatistiklerden bahsetti. Sağlık alanındaki gelişmelere de değinen Dr. Önder sağlıkta dijitalleşmeyi şöyle anlattı: “Sağlıkta dijitalleşme özelinde endüstri dört sıfır diye dillerimize pelesenk olan nesnelerininterneti, simülasyon, otonom robotlar, artırılmış gerçeklik, bulut bilişim, siber güvenlik gibi kavramlarla 21. yüzyıldageliştirilen teknolojiler devrim niteliğindeki gelişmelere sebep oldu. Yine dijitalleşme, bankacılık, medya, eğitim, sağlık gibi sektörlerde etkisini yoğun bir şekilde gösterdi. Tabi sağlık sektörü yapay zekâ çalışmalarının erken evrelerinde yine hedefteki sektörlerden bir tanesiydi. Uzman sistemlerinden bazıları doğrudan sağlık sektöründe kullanılan sistemlerdi. Fakat zaman içerisinde birtakım nedenlerle diğer sektörlerin yanında sağlık sektörü yapay zekâ uygulamalarının biraz daha yavaş gerçekleştiği bir alan oldu.”dedi ve bununla birlikte sağlık alanındaki yapay zekâ gelişmelerini anlattı. Sağlık alanındaki uzman sistemlerden Eliza isimli sohbet robotuna değinerek farklı uzman sistemlerden örnekler verdi. Ülkemizdeki gelişmelerden bahsederken 2003 yılından başlanmak üzere 2010 yılına kadar ülkemizde bulunan tüm hastanelerde Hastane Bilgi Yönetim Sisteminin entegre edilmiş olduğunu söyledi. Yine bu konuda e-nabzı üzerinden hasta verileri depolandığından bahsetti.Sağlık sektöründeki yapay zekâ alanındaki gelişmelerin takibi ve artırılması için birimler kurulduğunu söyleyen Dr. Önder geçmiş yıllarda yapay zekâ alanındaki gelişmelere ayrılan bütçeler hakkında sayısal veriler verdi ve bunun gelecek yıllarda katbekat artacağını vurguladı. İçerisinde bulunduğumuz bu on yıllık dönemin yapay zekâ araştırmalarının piyasa açısından hacminin inanılmaz artacağı bir dönem olacağını söyledi vesonrasındasağlıkta yapay zekâ alanında -sağlık diğer sektörlerden geride kaldığı için- bir sıçramanın yaşanacağını vurguladı.

Makalesinin son bölümünde tüm bu meselenin etik boyutunu tartıştığını söyleyen Dr. Önder bunun sebebinin henüz gelişmekte olan bu alanlara faal olarak etik açıdan olumlu katkılarda bulunmanın mümkün ve önemli olmasından kaynaklandığını söyledi. Kişisel verilerin kullanılacağı bu sistemlerin; verilerin hatalı kullanılması, güvenlik zafiyeti,mahremiyet ihlalleri,veri güvenliği, veri kesinliği gibi birtakım güvenilirlik ve güvenlik sorunları barındırdığını söyleyerek etik açıdan önemine vurgu yaptı. Yine etik konusunun yapay zekâ sistemlerinin dahil olduğu karar süreçlerinde insan öznelerin, makine sistemleri ile ilişkisinde sorumluluğu kimin taşıyacağı gibi makine ile insan arasındaki entegrasyonun sağlık kurum ve kuruluşlarında nasıl dizayn edilmesi gerektiği meselesi üzerinden önem kazanmakta olduğunu söyledi. Ülkemizde Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi yayınlandığını bu alanda ölçülülük, emniyet, güvenlik, tarafsızlık, mahremiyet, şeffaflık, açıklanabilirlik gibi çok paydaşlı yönetişim ilkelerinin bu raporda yer aldığını söyledi. Normalde tıp etiğinde sürekli karşılaşılan yarar verme, zarar vermeme, özerkliği koruma ve adalet ilkelerine -bu dört temel ilkeye- ek olarak açıklanabilirlik ilkesinin getirildiğini bu ilkenin “yapay zekâ bir operasyonu işletirken ve yaparken neyi neden yaptığını, açıklayabilir şekilde tasarlanmalıyı” ifade ettiğini söyleyerek bu ilkesinin temel ilke olarak sunulmuş olmasına dikkat çekti. Sözlerine tasarım ve etik meselesinden bahsederek devam etti. Bu meseleyi şu şekilde anlattı: “Teknolojik her bir ürün aslında içerisinde üreten taraflar tarafından birtakım değerlerle yükleniyor. Bu konuda KOCAV’dabir hocamız şöyle bir ifade kullanmıştı: eğer arabayı Türkler icat etmiş olsaydı arabaya binerken ayakkabılarımızı çıkarırdık, demişti. Yani bir teknolojinin üretimi bu teknolojinin üretildiği kültürden ve ahlaki sistemden birtakım eserler taşır. İşte bu düşünceyle halihazırda yapay zekâ sistemlerini üretirken biz kendi hazinemizden, kendi kültürümüzden nasıl bir yansıtma yapabiliriz ve tasarım sürecinde kendi ahlaki ilkelerimizi tasarladığımız sistem ürün üzerinde nasıl uygulanabilir ve operasyonelleştirilebilir kılabiliriz bunları düşünmemiz gerekli.” dedi. Düşünce Sohbeti dinleyicilerden gelen soruların cevaplandırılması ile sona erdi.

Hazırlayan

Afra YÖRÜKOĞLU (İhtisas 1)