Sosyal medya yayınlarına hız kesmeden devam eden KOCAV, “Kitap-Söyleşi” adlı yepyeni bir program ile daha Vakfımız mezunları ve mensuplarını bir araya getirmeye devam edecek. Bu yeni konsept sayesinde yazarlar ve okurları Instagram üzerinden yapılan canlı yayınlarda kitapların etrafında buluşacak.
Rengâhenk dergisi eski yayın kurulu üyelerinden olan Merve Gören’in yöneticiliğinde ayda bir defa gerçekleştirilecek olan programın ilk yayını 21 Mart Pazar günü yapıldı. Karantinada geçen bir pazar gününde izleyicilerin çay saatlerine eşlik eden ilk bölümün konuğu “Babaannem Diyor Ki” isimli kitabıyla Vakfımız mezunlarından ve Düşünce Dergisi Yayın Kurulu üyesi Beyza Karakaya oldu.
Söyleşi kitaba da ismini veren “babaanne”nin kim olduğu sorusu ile başladı. “Babaanne”nin kendi babaannesi ve anneannesi başta olmak üzere çoğunlukla çevresinde gördüğü yaşlı insanlardan oluşan ideal bir babaanne kurgusu olduğunu belirten Karakaya, bu kurguyu küçüklüğünde severek dinlediği aile hikayelerinden esinlenerek oluşturduğundan bahsetti.“Her toplumun bir hikâye anlatıcısına ve o hikayeleri dinleyecek dinleyicilere ihtiyacı vardır.” diyerek bu noktada sözlü kültürün ne kadar önemli olduğuna, büyüklerden dinlenen hikayelerin, kıssaların, atasözlerinin, deyimlerin, sözlü kültürün ana damarlarını oluşturduğuna değindi.
Sözlü kültürü ise ağırlıklı olarak nasihatlerin oluşturduğunu ancak yeni neslin nasihat dinlemekten hoşlanmadığını ve buna tahammülünün olmadığını ifade ederek yeni nesil ile bu sözlü kültür arasında köprü kurulması gerektiğini bunun da bu hikayelerin dinlenmesi ve kaydedilmesi ile sağlanacağını vurguladı. Özellikle günümüz teknolojisinde büyüklerimizin aktardığı kültürü kaydetmenin daha kolay olduğunu, kendisinin de kitabın hazırlık sürecinde büyüklerini dinlerken daha sonra hatırlayabilmesine yardımcı olması için ses kayıtları aldığını söyledi.
Sohbetin ilerleyen bölümünde kitapta da yer verilen, hikayelerin anlatılmasına vesile olan elektrik kesintilerinden bahsedildi. Bu elektrik kesintilerinde büyüklerin hikayeler anlattığı, herkesin bu hikayelerden kendisine dersler çıkardığı, birbirini dinlediği samimi ortamdan söz edildi. Günümüzde ise teknolojik aletlere bağlı olarak yaşadığımız hayatlarımızda en ufak bir elektrik kesintisinde hayatımızın bir damarı kesilmiş gibi hissederek hayattan kopuşumuzun bu kültürü nasıl değiştirdiğini gösterdiğine dikkat çekildi. Bu değişimi destekleyecek nitelikte kitaptan örneklere de yer verilerek devam edildi. Karakaya, kitaptaki babaannenin fotoğraf çektirmeyi sevmeyişi, görünür olmayı istemeyişi ile günümüz gençlerinin her anını sosyal medyada paylaşmak isteyişini, küçük çocukların dahi elinde telefon ile fotoğraflar çekerek büyümesini karşılaştırarak günümüzdeki durumda insanların sanal hareket duygusu ile tatmin olduğunu babaannelerin, büyüklerin bunu yadırgamasının normal olduğunu ifade etti.
Programın devamında teknolojik aletlerin ve sosyal medyanın hayatımıza etkileri üzerine konuşuldu. Örneğin günümüzde fotoğraf çekme kaygısı ile dünyaya kameranın arkasından baktığımıza değinildi. Bu nedenle de gittiğimiz yerlerde de çoğu şeyi fark etmediğimize, bundan dolayı da bu tecrübelerin ruhumuzda yer edinemediğine dikkat çekildi. Özellikle son zamanlarda içinde bulunduğumuz salgın koşullarında bu süreci kamera önünde, ekran başında geçirdiğimiz için çevrim içi olarak yaptığımız etkinliklerde anılarımızın oluşmadığı, yaşadıklarımızın sosyal medyadaki gibi anlık olarak belirip kaybolduğu, hafızamızdan kısa sürede silindiği ifade edildi.
Kitabın Türk evinde geçen hikayesinden yola çıkılarak eskiden evlerde bulunan, Türk evinin özelliklerinden biri olan “hayat” adı verilen kısımdan bahsedildi. “Hayat”ın hayatla bağlantıyı sağlayan, evin içinde, dışarıya açılan bir bölüm olduğunu belirten Karakaya günümüzde ise evlerde balkonların bulunduğunu ancak balkonların buna ikame olamadığını üstelik şehirlerdeki evlerde balkonun dahi zor bulunduğunu söyledi.
Sohbetin sonuna doğru, Rengâhenk dergisi ile başlayan yazma serüveninden, yazılarının kitaplaşma sürecinden, okuduklarını dinlediklerini kitaba nasıl aktardığından bahsetti. Yazmanın sancılı bir süreç olduğunu belirten Karakaya “Yazmak insanın kendinden parçalar bıraktığı, kelimeler doğurduğu sıkıntılı bir süreç, insana hem getirdiği hem de götürdüğü şeyler var.” dedi. Yazmayı uğraş edinmek isteyen gençlere tavsiye niteliğinde, yazmadan önce bol bol okuyarak üslup ve yazı rengi oluşturulması ve bu sürecin sabırla yürütülmesi gerektiğini vurguladı.
Programın sonunda izleyicilerden gelen sorular üzerine babaannenin şiveli konuşmasına ve bunu kitaba nasıl aktardığına değindi. Soruların cevaplanmasının ardından izleyiciler selamlanarak program sona erdi.
Haber
Aslı Nur LEKESİZBAŞ (Gelişme 2)