Kitap-Söyleşi programının Mayıs ayı konuğu mezunlarımızdan yazar-eğitimci Ahmet Pak oldu. Mezunlarımızdan Aksaray Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Öğretim Görevlisi Ayşe Uysal’ın yönetimindeki program, 30 Mayıs Pazar günü gerçekleştirildi. Rengâhenk dergisinde “Pakalem” adlı köşesinde yazılar kaleme alan Pak’ın, Sükût İşçisi, Feyza’nın Günlüğü ve Elif Ba isimli kitapları bulunmaktadır.
Programın başlangıcında katılımcılara Ahmet Pak hakkında kısaca bilgi verildikten sonra eseri Sükût İşçisi’nin takdim yazısı okunarak sunumu yapıldı.Pak, kendini tanıtma bölümünde sözlerine insanın kendini tanımasının ve başkalarına tanıtmasının iddialı bir ifade oluğunu, onun kendini tanıma sürecinin hâlâ devam ettiğini belirterek başladı ve kısaca kendisinden bahsetti.
Sükût İşçisi’nin takdim yazısında yer alan söz ve sükût üzerine bir şeyler söylemek istediğini, uzun bir söylemdense derdini kısaca anlatmak istediğini belirten Pak;“Söz sükûtun ya da sükût sözün zıddı değildir. Tam olarak yerinde ve miktarında konuşmak sözdür, yerinde ve miktarında susmak sükûttur.” diyerek sözün ve sükûtun tanımını yaptı.
Program,yazmaya başlama sebebi ve yazma macerasının başlangıcı hakkında konuşularak ilerledi. Yazmanın kendisi için tamamen bir ihtiyacın ürünü olduğunu, yazmaya erken yaşlarda başladığını ve yazdıklarının büyük bir kısmını yayınlanması için yazmadığını söyleyen Pak,“Kendini kendine yazarak ifade eden kişilerden biriyim.” diyerek yazmanın kendisi için önemini vurguladı.
“Dert kalemin mürekkebi”
Program, Sükût İşçisi kitabındaki hikâyelerin yazılış süreçleri ile devam etti. Bazı hikâyelerin Pak’ın kendi ürünü, bazılarının ise meşhur yabancı hikâyelerin bizim kültürümüze uyarlanmış hâli olduğu belirtildi.
Yazar, kitaptaki “Kara Konuk” ve “Cevval Mehmet” hikâyelerini Batı’da çok bilinen iki hikâyeden yola çıkarak, bu hikâyeler bizim kültürümüzde,bizim bakış açımızla yazılsaydı nasıl olurdu diye düşünerek ortaya çıkardığını ifade etti. Aynı zamanda Doğu-Batı meseleleri üzerinde düşündüğünü,bu konudaki bakış açısını ve derdini okuyucuya aktarmak istediğini söyledi. Bunun yanında hikâyelerinde her zaman güçlü bir mesaj verme amacı olmadığını, bazı hikâyeleri bu doğrultuda yazmadığını belirtti.
“Dumrul Bey” hikâyesini Dede Korkut hikâyelerindeki Deli Dumrul’dan esinlenerek nasıl ortaya çıkardığını anlatan Pak, hikâyedeki Dumrul Bey ile Deli Dumrul’un karşılaştırmasını yaparak Dede Korkut hikayelerindeki Deli Dumrul’un Azrail ile yaptığı pazarlıktan hareketle “günümüzde candan ata ne var” diye düşündüğünü,günümüzde maddiyatın candan da öte bir yere konuluyor olmasını hicvetmek isteyerek bu hikâyeyi yazdığını söyledi.
Hikâyelerin bir kısmının gerçek olaylara dayandığından ve bazı karakterlerin gerçek kişiler olduğunu ifade etti. Bu hikâyelerden biri olan“Selim Öğretmen” hikâyesi üzerinden günümüzdeki eğitim sisteminin durumu ile ilgili konuşuldu. Eğitimin sağlam bir duruş,sağlam bir itikat, halis bir kalp ve kuvvetli bir zihin sağlaması gerektiğini vurgulayan Pak,sağlam karakterli insan yetiştirmenin önemine dikkat çekerek bunun kökeninde öğretmenlik mesleğinin bulunduğunu ve bu nedenle hikâyeyi bu zeminde ele almak istediğini ifade etti. Bazı hikayelerinin eğitim modelinin nasıl olması gerektiğine dair bir arayış sonucu ortaya çıktığından bahseden yazar,“Eğitim hepimizin bir yürek sancısı olarak devam ediyor.” diyerek bu konuyu dert edindiğini belirtti.Kişiyi her açıdan besleyen eğitim modellerini görebilmeyi temenni etti.
Eğitim konusunun açılması üzerine, asırlardır kullanılan klasik eğitim modelini temsil eden “Darulgül” hikâyesine de değinildi. Pak, hikâyedeki Ferzan karakterinin ve bülbüllerin eğitimlerinde yaşadığı sürecin aslında tasavvuftaki seyr-i sülûk denilen süreci temsil ettiğini, bu hikâyede gülün sadece vasıta olduğunu, asıl güle ulaşmanın amaç olduğunu anlatmaya çalıştığını söyledi.
Hikayelerle ilgili sohbetin ardından Pak’ın dergilerde yazdığı yazılar hakkında konuşuldu. Rengâhenk Dergisi’nde kuruluşundan beri bir köşesi olduğunu, Yedikıta, İnsan ve Hayat, Türk Edebiyatı gibi dergilerde zaman zaman yazılarının yayımlandığını söyledi. Yazılarının tamamının dert ettiği konuların sonrasında yaptığı okumalarının ardından yazma ihtiyacı hissetmesi ile ortaya çıktığına değindi. Muhataba sunulmak üzere yazdığı yazılarını, anlatmak istediklerini doğru şekilde aktarabilmek için özenerek yazdığını ifade etti.
Çocuk kitabı yazma fikrinin nasıl ortaya çıktığından bahsederken bu fikrinde tamamen bir ihtiyaçtan kaynaklandığını, kendi çocuklarına okuyacak şeyler ararken bu hikâyeleri yazdığını söyledi.
Soru cevap kısmında günümüzdeki yazarlardan hangilerini okumaya değer bulduğu ve tavsiye ettiği sorusuna “Dünyada kaç çeşit insan varsa o kadar okuma türü vardır.” diyerek okuma listesi paylaşmanın doğru olmadığını, okumanın kişiye özel olması gerektiğini söyledi.Yazma yolculuğunda nelerden beslendiği sorusuna cevaben “Yazma eylemi yapacak olduğunuzda sizi beslemeyen şey yoktur. Alınan her nefes, okunan her kitap, gidilen her yer, her türlü nesne, fikir, duruş, kitap, söz beslemektedir.” dedi.
Son olarak edebiyat dünyasına girerken neden “Sükût” ile başladığı soruldu.Usulünce söylenen sözün söz, usulünce susmanın sükût olduğunu yineleyerek uzun uzun düşündükten sonra konuşmayı öncelikle kendine hatırlatmak amacıyla kitabın ismini bu şekilde seçtiğini belirtti.
Program noktalanırken Pak, söylemek istediği çok fazla şey olduğunu, hem kadim hikâyeleri hem yeni hikâyeleri güzel bir şekilde işleyip aktarmak istediğini ifade etti.Bir dert ve bir dava ile yazmak gerektiğini, sağlam niyet ile yola çıkıldığında neticenin de hayırlı olacağını söyleyerek sözlerini tamamladı.Kalemin izinde güzel şeyler yazmak için dua talep edilerek yayın sona erdirildi.
Hazırlayan:
Aslı Nur LEKESİZBAŞ (Gelişme 2)