13 Eylül 2024

Farklı Milletler Aynı Kültürler

KOCAV, tüm dünyanın hayatı eve sığdırdığı bugünlerde “KOCAV Eve Sığar” diyerek değerli hocalarımızla gerçekleştirdiği söyleşilere kaldığı yerden devam ediyor. COVID-19 salgını sebebiyle sıkı tedbirlerin alındığı dönemde KOCAV TV YouTube kanalı üzerinden yapılan canlı yayınlarla evlerimize misafir oluyor.

KOCAV Sohbetleri adı altında 4 Haziran Perşembe günü saat 21.00’de gerçekleşen ilk sohbetin konuğu İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Oğurlu idi. “Birlikte yaşam kültürü bizim uzak olmadığımız bir kültür”sözleriyle sohbetegirizgâh yapan moderatör İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Elmalı, ilk Türk devletinden itibaren farklı kültürel değerler ve unsurlarla iç içe yaşadığımıza değindi. Kültürümüzde büyük önem arz eden hoşgörü kavramının da bu dönemden itibaren gelişmeye başladığını söyleyen Doç. Dr. Elmalı, “Birlikte yaşam kültürü nedir? Bu kültürü nasıl uyguluyoruz? Konunun teorik alt yapısı nelerdir? Uygulamada nelerle karşılaşıyoruz?” sorularını yanıtlamak üzere sözü Prof. Dr. Oğurlu’ya bıraktı.

Birlikte yaşam kültürünün konuşulmasının bir zaruret olarak gördüğünü söyleyerek sözlerine başlayan Prof. Dr. Oğurlu, bu konunun kendi meslek alanı hukuk için de büyük önem teşkil ettiğinin altını çizdi. Daha önce bu konuda araştırmalar yaptığını söyleyen Prof. Dr. Oğurlu, “birlikte yaşam kültürü” denildiğinde hayatın her alanını kapsayan disiplinlerden bahsetmek gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Oğurlu, birlikte yaşam kültürünü, günlük hayatımız içerisinde bir sıkıntı yaşamadan gerçekleştirdiğimize fakat konuyu kavramsallaştırma açısından sıkıntılar yaşadığımıza değindi. Birlikte yaşama kültürü hakkında kavramların çok sonradan ortaya çıktığını fakat kavramların sonradan ortaya çıkmasının daha öncesinde yaşanmıyor anlamına gelmediğini vurguladı.  Prof. Dr. Oğurlu, konunun kavramsallaştırma temellerine milletler ve devletler üzerinden bakış sağladıktan sonra bu konu ile ilgilenme sebebini şu sözlerle açıkladı: “İlk defa Rusya’da böyle bir sempozyuma başvurdum.İlkine kendim başvurdum, sonrasında iki defa davet edildim. Öncelikle bu konuyu ‘Ruslar neden inceliyor?’ diye merak ettim. Bu kavramı inceliyorlar çünkü bu kavrama yönetici, hâkim olan Rusların ihtiyacı var.Birden farklı kültüre sahip halkı birlikte yaşatmak zorundalar ve birbirleriyle, devletle çatışmadan barışçıl bir ortamda bu anlayışı yürütme peşindeler. Sovyetler farklı kültürlerin yaşadığı en önemli dönemlerden bir tanesidir. 15 cumhuriyetin hepsinin Rusça ilemerkeze çok bağlı bir yönetim modeli vardı. Bu model daha sonra iflas etti. Rusya bu modeli, devletin daha uzun süreli yaşayabilmesi için yapmaya çalıştı. Bunun yanında insani ve medeni bir şekilde bakarsak çok farklı pencereler açılır ki bizim de üzerimize düşen bu pencereleri açıp bakmaktır.”

Dünyanın farklı yerlerinde farklı algıların ve algı sıkıntılarının yaşandığına değinen Prof. Dr. Oğurlu, bu kavramın farklılığına Romalılar üzerinden örnek verdi. Romalılar için Romalı olan herkesin “biz”, dünyadaki diğer bütün milletlerin ise “barbarlar” olarak görüldüğünü söyleyip bu ayrımın her coğrafyada farklı dozlarda hâkim olduğunu ileri sürdü. Tarihsel süreç üzerinden yapılanların bu kültürel kodlardan geldiğini söyleyerek kendi millet kodumuzda yer alanların da üzerinde durdu: “Asya’daki Türk devletlerine bakacak olursak bizim zannettiğimiz gibi tek yapıdan oluşmuyorlardı. Hun Devleti’nden Göktürk Devleti’ne kadar farklı halk, kabile ve kılanların bir araya gelmesinden oluşuyorlardı. Tarih boyunca Türklerin hakimiyeti altında birçok millet yaşadı. Bugün Tacikistan’da Farsça konuşuluyorsa Türklerin onları yok etmemesi dolayısıyladır. Bu bir lütuf değildir, bu onların hakkıdır ama orada Türkler yerine başka bir millet yaşıyor olsaydı bugün Tacikistan’da ya da Afganistan’da Farsça konuşan insan kalmazdı.”

Konuşmasının devamında Prof. Dr. Oğurlu, İslam tarihi açısından farklı kültürlerle yaşamayı geniş perspektifle aydınlattı. İslam kültüründen gelen hoşgörü anlayışının Osmanlı’da da geçerli olduğunu dile getirdi. Osmanlı’da farklı kültürden insanların aynı çatı altında yaşadığını ve kimsenin dinini değiştirmek zorunda kalmadığını vurguladı. Bir Müslüman bakışı içerisinde herkesin kendi dilini konuşabilmesinin de bir hak olduğunu söyledi. Her dile sahip olan milletlerin de ayrı devleti olması gerektiğinin tuzak bir açıklama olduğunu söyleyerek nedenini “Yeryüzünde 5500 dil var. Kimi araştırmalara göreyse bu 7100’e çıkıyor. Şu anda dünyada ise 200 devlet var. Farklı dillerin oluşu sonsuz sayıda devletin olacağı ya da şehir devletlerinin olacağı anlamına gelmez. Bir anlamda insanlar bir arada yaşamanın yollarını bulmak zorundadır.” sözleriyle açıkladı. Birlikte yaşam kültürünün adalet temeli üzerine kurulması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Oğurlu, bu konuda devlet yönetimini adalet üzerine kuran Osmanlı ve Endülüs Devletlerini örnek verdi.

Doç. Dr. Elmalı’nın da katkılarıyla devam eden söyleşide Prof. Dr. Oğurlu, birlikte yaşama kültürü için dikkat çekici projelerden birinin de Avrupa Birliği projesi olduğunu söyledi. Avrupa Birliği’nin birbirinden farklı kültürlere sahip insanların akıl, hukuk ve bir sistem içerisinde buluşturmak için ortaya atıldığını söyleyen Prof. Dr. Oğurlu, Batı’nın kendi içerisinde en az savaş ile birliktelik içerisinde yaşamak istediğini Doğu’ya ise en fazla savaşın görüldüğü, en fazla ayrışmanın yaşandığı, en fazla bölünmenin gerçekleştiği modeli öngördüklerini söyledi. Bu anlayış doğrultusunda yavaş yavaş sona gelindiğini, artık dünyada çok kutuplu bir yapının başlangıcına doğru gidildiğine değindi. Prof. Dr. Oğurlu, Avrupa Birliği’nin bu yapı çerçevesinde oluşturmuş olduğu temel kavramlardan bahsettikten sonra Avrupa’nın da tanımını yaparak bu tanımın kültürel bir yakınlığa ve dil benzerliğine sahip milletlerin birleştirmeye yönelik bir tanım olduğunu öne sürdü. Bu tanımın bizim için de önem teşkil ettiğini, Türk devletleri ve bulunduğumuz coğrafyanın bütünlüğü açısından uygulama konusunda incelenmesi gerektiğini hatırlattı.

Konuşmasının sonlarına doğru Anadolu coğrafyasında yaşayan farklı etnik kökenlere sahip milletlerin bile kültürel açıdan birbirine ne kadar yakın olduğuna örnekler vererek değindi. Birlikte yaşama kültürünün insanlık için gerekli olduğunu ve diğerinin farklılığını tehlikeli bir hastalık olarak görme alışkanlığına son vermemiz gerektiğini söyledi.

Aylin AYKUT (İhtisas 2)