“Medeniyet, Sanat ve Estetik” ana başlığıyla “Türk Musikisinde Ermeni Etkisi” isimli konferans, klasik Türk musikisi sanatkârı Mehmet Güntekin tarafından 12 Mart 2016 Cumartesi günü KOCAV Erol Güngör Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olan, birçok gazete ve dergide yazı yazmış, televizyon ve radyo programcılığı yapmış olan Mehmet Güntekin ülkemizde Türk Sanat Musukisi’nin en önemli temsilcilerinden biridir. Daha çok hafızalarımıza “Yine Bir Gülnihal” programıyla kazınan Mehmet Güntekin elindeki geniş arşivi ve derin bilgisiyle katılımcıları birçok konuda bilgilendirdi. Prof. Dr. Musa Taşdelen tarafından takdim edilen Mehmet Güntekin sözlerine on-onbeş sene önce gerçekleşen güzel bir anısından bahsederek şu şekilde başladı: “Üsküdar Belediyesinin gerçekleştirdiği iki farklı etkinlik çakışmış ama bana olan samimiyetlerinden dolayı iptal ettik de diyemediler bundan dolayı diğer etkinliğin içinde de bir konser olacağı için benim o programın içinde konser vermemi rica ettiler. Ben de memnuniyetle kabul ettim, etkinliğin konusunu sordum. Kuzguncuk’da beraber yaşama kültürü olduğunu söylediler. Zaten hemen yakınındaki Ortaköy’de Musevi, Hristiyan ve Müslüman ibadethaneleri yan yanadır. O zaman ben programın şeklini değiştirip yıllarca azınlık olarak adlandırılıp ama aslında buraların yerli halklarından olan her kültürün kendisinden örnekler verelim dedim. O günlerde Paris’de yaşayan Rafi adlı arkadaşımı arayıp böyle bir şey var dedim. Keşke burada olsaydın deyince o da hemen gelirim dedi. 10 dakikalık bir şey için gelinir mi dediğimde İstanbul gönlümüzde yanan ateş diyerek buraya olan özlemini ve İstanbul’un onlar için önemini belirtti ve geldi. O gün orda salonun yarısını ağlatan Rafi bugün burada bu konferansı dinlemeye geldi ve kendisine teşekkür ederim.” Konferansın konusu ise bugün Türk musikisinde kapanmakta olan bir sayfa: Ermeni sanatkârlar… Mehmet Güntekin, Aydın Üniversitesi’nde, Ermeni tehcirinin 100. yılı için yazdığı makaleye atıf yaparak şu sözlerle devam etti: “3 kıtaya hâkim olan Osmanlı birçok toplumla kültür alışverişi içindeydi ve bu toplumlardan en çok kültürel olarak etkileşimde bulunduğu ve en uzun süre birlikte yaşadığı toplum Ermenilerdi. Osmanlı’nın hoşgörü, diğer dinlere saygı ve adaletli yönetimi içinde dokuz yüz yıl beraber yaşadığımız Ermenilerle kültürel olarak birçok alışverişte bulunduk. Ünlü tarihçi “Pastırmacıyan” da Ermenilerin en rahat yaşadığı zamanın Müslümanların bölgeye hakim oldukları zaman olduğunu ifade ediyor. Bu birliktelik en çok da müziğe katkı sağlamıştır. Birlikte yaşayan toplumlar birbirlerini en çok dil ve musiki konusunda etkilerler ve ErmeTürk Musikisi’nde Ermeni Sanatkârlar Medeniyet, Sanat ve Estetik Üzerine Konuşmalar Türk Musikisî’nde Ermeni Etkisi Mehmet GÜNTEKİN EGKM Ömer Lütfi Mete Salonu 12 Mart 2016 / 17:00 Ahde Vefâ Tarık BUĞRA Gözde Deniz BAĞDATLI (Gelişme 2) Hazırlayan Mehmet Emre KAHRAMAN (Giriş 2) KONFERANS/ PA N E L / AÇ KI T O MURO 9 COK AV BÜLTENİ – 2016 YAZ niler de musiki konusunda birçok yerde katkı sağlamışlardır Türk musikisine. Osmanlı zamanında musikinin merkezi İstanbul’du ve İstanbul’da musikiye diğer milletler arasında en çok katılım Ermenilerden olmuştu. Bestekarlık, hocalık, çalgı yapımcılığı, nota yazarlığı dahil olmak üzere birçok alanda çalışmışlar. Ben de musiki tarihinin en önemli müzisyenlerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Bu isimlerden en önemlilerinden biri “Hamparsun Limonciyandır”. 3. Selim bu sanatkârlara çok değer verirdi hatta şöyle söylenilir; padişah kimsenin huzurunda ayağa kalkmazdı ama tambur hocası “Tamburcu İshak” hariç. “Hamparsun” da aynı şekilde önem verdiği isimlerden biridir. 3. Selim şehzadeliği sırasında bir müzik teşkilatı kurup bu müziklerin kaybolmaması için bir şeyler yapmak üzere Hamparsun’u görevlenir. Bunun üzerine 19.yy’ın sonlarına kadar kullanılan Hamparsun nota sistemi bulunur. Dİğer bir isim ise “Bimen Şen” diye bildiğimiz fasıl müziğinin kurucusu olan ünlü sanatkârdır. Hatta ünlü Türk sanatkâr Hacı Arif Bey, Bimen Şen’in çocukken yeteneğini fark edip onu İstanbul’a yönlendirmiştir. En önemli sanatçılardan olan “Zaro Ağa” ise 114 yıl yaşamış ve 7 padişah görmüştür. Son öğrencisi Muharrem Tunçarslan ile tanışmak kısmet oldu ve bavullar dolusu tüm arşivini benim şuan görev yaptığım cumhurbaşkanlığı musikisi korosuna bağışladı ve bana çok ilginç bir olay anlattı. Muharrem Bey bir gün Zaro Ağa’nın evine derse gitti- ğinde yukardan Kur’an sesi duymuş hocanın sesinden ve yanına çıktığında hocasının Kur’an okuduğunu görüp çok şaşırmış ama Zaro Ağa bu aramızda kalsın kimse bilmesin demiş. Öldüğü zaman hastaneye gidip doktora onun Müslüman olduğunu söylemiş ama doktor dinlememiş ve onu kiliseye göndermek istemiş hemşire gelip Zaro Ağa’nın son nefesinde Kelime-i Şahadet getirdiğini söylemesine rağmen bu durumu doktor reddetmiş ve bugün Zaro Ağa Bakırköy Ermeni mezarlığında yatıyor.” Geçmiş sanatçılar hakkında bilgilendirme ve emek veren bu sanatçıları andıktan sonra günümüze geldiğimizde Türkiye nü- fusundaki Ermeni azalmasının musikiye de yansıması sonucu bu sanat bitme noktasına geldi ve artık Türk musikisinde Ermeni temsilcilerin olmadığını ve bağların kopma noktasına geldiğini ifade etti. Güntekin, sözlerini bu sanata gereken değeri vermediğimizi ve bunun için daha somut adımlar atılması gerektiğini belirterek bitirdi. Bir soru üzerine Mehmet Güntekin’in bu sözlerine itiraz eden Rafi Bey: “biz hala buradayız ve sözü geçen makale sayesinde yeni bir musiki cemiyeti kuruyoruz.” dedi. Bu müzikte büyük katkıları olduğunu söyleyerek “biz, toplumdaki yanlış Ermeni kanısını kırmak istiyoruz ve daha dostane ve yapıcı ilişkilerin temeli olmak istiyoruz” dedi. “Hatta önümüzdeki günlerde bu cemiyet ilk konserini verecek ve tarih boyunca beraber yaşamış bu iki milletin gelecekte daha iyi, daha dostane bir şekilde birlikte olmak gerek diyerek sözlerini tamamladı.
Genel