“KOCAV Bülteni KOCAV’ın Dışarıya Yansıyan Yüzü”
KOCAV Bülteni’nin 50. sayısını hazırlarken Kültür Ocağı Vakfı Başkanı Av. Dr. Ali Ürey ile de konuşmak istedik. Çünkü KOCAV Bülteni’nin 50 sayılık serüveninde her zaman en büyük destekçimiz ve bize “ağabeylik” yapan Vakıf Başkanımız Ali Ürey’di. KOCAV Yayıncılık’ta önemli bir yeri olan KOCAV dergilerinin başlangıç aşaması olarak kabul edebileceğimiz KOCAV Bülteni’nin bugün geldiği noktayı, 13 yıllık başarısını Vakıf Başkanımız Ali Ürey’den dinledik.
KOCAV Bülteni’nin KOCAV ve sizin için önemi nedir?
Öncelikle genç kardeşlerimle beraber olmaktan mutlu olduğumu ifade edeyim. Yani sizlerin arasında gerçekten dünyanın bütün sıkıntılarından kurtuluyor ve yeni bir ruh hali ile hayata bakma imkânı buluyorum. Bu, bugün buraya gelen arkadaşlarım için de geçerli; KOCAV çatısı altında beraber bir bardak çayı birlikte yudumladığım arkadaşlarımız için de geçerli. Bana “KOCAV yayınları arasında yalnızca bir tanesini neşretmek durumunda kalsanız hangisini çıkarırsınız?” diye sorsalar ben hiç tereddütsüz KOCAV Bülteni derdim. KOCAV Bülteni Kültür Ocağı Vakfı açısından olmazsa olmaz noktasına gelmiş çok önemli bir yayın. Diğerleri ister bir vakfın yayın organı tarafından, ister bir yayınevi tarafından, ister beş on tane fikir sancısı çeken ilim adamı, nefer veya her kademedeki entelektüel tarafından çıkarılabilecek yayınlar. Ve o şekilde çıkması halinde bile amacına hizmet eder. Yani bir Düşünce Dergisi’ni, bir Türk Kültürü İnceleme Dergisi’ni, bir Rengâhenk Dergisi’ni vakıftan bağımsız olarak düşünmek, yayınlamak ve hedeflediği kitleye ulaştırmak, o kitle nezdinde karşılığını bulmak mümkün. Ama KOCAV Bülteni, Kültür Ocağı Vakfı’nın hafızası. Bülten, Kültür Ocağı Vakfı’nın dışarıya yansıyan yüzü. Bülten, Kültür Ocağı Vakfı’nın hayatla iletişim aracı. KOCAV Bülteni olmadığı takdirde Kültür Ocağı Vakfı’nın yaptığı 50 sayıda özetlediğimiz binlerce etkinliğin Süleymaniye’nin sınırları dışına çıkması mümkün değil. Bu etkinliklerin Amerika’ya İngiltere’ye, Almanya’ya, Katar’a ulaşması Bülten sayesinde oluyor. Söylediğimiz gibi Kültür Ocağı Vakfı’nın yaptığı o kadar kıymetli faaliyet vakıf çatısı altında hapsedilir ve sadece vakfa gelen sınırlı sayıdaki insanın istifade ettiği bir etkinlik halinde kalırdı. Ama KOCAV Bülteni, gururla söylüyorum ki, etkinliklerimizi dünyanın dört bir köşesine ulaştırıyor ve dünyanın dört bir köşesinde Kültür Ocağı Vakfı’nın tanınırlığına katkıda bulunuyor.
Ayrıca KOCAV Bülteni, bizim anasınıfımız. Okuma yazmayı bir fotoğraf makinesinin deklanşörüne basmayı, kişiyi, nesneyi kadraja almayı bizim arkadaşlarımız ilk Bülten’de öğreniyorlar. Bir okul vazifesi üstlenmesi yönüyle de KOCAV Bülteni çok önemli. Şu anda KOCAV Bülteni’nin yetiştirdiği isimler Türkiye’nin çok önemli haber sitelerinde, dergilerinde, yayınevlerinde görevler yapıyor. İşte Mehmet Emre Ayhan bugün Dünya Bizim’de, Hami İrgin Ötüken Yayınlarında ve bunun gibi birçok şu an aklıma gelmeyen isim Türk kültür hayatına hizmet ediyor ve bunların yazarlığa adım attıkları ilk basamak KOCAV Bülteni. Bu sebeple KOCAV Bülteni, Kültür Ocağı Vakfı açısından olmazsa olmaz etkinliklerden, yayınlardan biri.
Son zamanlarda yayın dünyasına baktığımızda çok fazla derginin yayın hayatına girdiğini görüyoruz. Bunların bir kısmı daha popüler hale gelen dijital medyaya başkaldırı şeklinde de ortaya çıkıyor. Kimisi okuyucu kitlesini bulup devam ediyor ama geri kalanı yayıncılık hayatında kendine yer bulamıyor. Biz 13 yıldır dergi çıkarıyoruz. KOCAV Bülteni’nin bu başarısını sizce neye borçluyuz?
Dijital dergi ve bazı dergilerin uzun soluklu olamaması Türkiye’nin gerçekten de çok önemli bir yarası. Burada da bazı konuları iyi irdelemek lazım aslında. Bunlardan birincisi dijital platformun hızla yayılması. Muhtemeldir ki basılı matbuatın etkinliği ve etki alanı bütün direnmelere rağmen zaman içerisinde azalacak. Dijital ortam hem arşivleme kolaylığı hem yayın ucuzluğu hem de kolay erişebilirliğini yönünden özellikle genç kuşak açısından vazgeçilmez gibi görünüyor. Eskiler de bir gün tarih olacağına göre ben geleceğin dijital yayınlarda olduğuna inanıyorum. Onun için dijital yayına önem vermek ve o alanda ilerlemek gerekiyor. Düşünce Dergisi’nin zaten bağımsız bir internet sitesi var. Şu anda da Türk Kültürü İnceleme Dergisi bağımsız bir siteye kavuştu. İnşallah en kısa zamanda Rengâhenk ve Bülten de böyle bir yöne kavuşur.
Dergilerin kalıcı olmaması hususuna gelirsek. Bence burada da önemli iki tane sorun var. Öncelikle bir kısım dergiler yeterli alt yapı oluşturmadan yayın hayatına başlıyor. Bir süre sonra maalesef yazı eksiklikleri, ekonomik sebepler, işe gönül verenlerin pes etmesi gibi sebeplerle tarih sahnesinden çekiliyorlar. Bir diğer sebep de kanaatimce çıkmaması gereken dergilerin çıkması. Şu anda yayıncılık dünyasında çok benzer dergiler var. Tamam, rengin her tonunun başımızın üstünde yeri var. Ama bu tonlar bazen fikriyat, bazen görsel, bazen de içerik anlamında birbirine çok benziyor. “Bu dergi varken bu niye var” dedirtiyor insana. Ben bu noktada benzer dergilerin bu kadar çok olmasının sebebinin farklılıklara tahammülsüzlük olduğunu düşünüyorum. Bu hem mevcut bir dergiyi çıkaranlar için geçerli, hem de mevcut bir dergiyi beğenmeyip yeni dergi çıkaranlar için geçerli. Neden? Sebeplerden biri, mevcut dergiyi çıkaranlar derginin çizgisi ile uyumlu olmadığına inandıkları yazıları eleme veya yayınlamama yolunu seçiyorlar. Diğer sebep ise yeni bir dergiyi çıkaranların, yayınlanan mevcut bir dergiyi statükocu bulmaları veya orada herhangi bir yazıyı beğenmedikleri için kendilerinin yeni bir dergi çıkarmaları. Halbuki o renk skalasındaki her tonu bir dergide barındırmak mümkün. Bu yapılamadığı için maalesef hazırlıksız, çok defa ekipten ziyade kişilere fikriyatına bağlı dergiler çıkmak durumunda kalınıyor. Bunun sonucunda da bu dergiler devamlılık gösteremiyor ve kısa sürede tarihten çekiliyorlar.
Hikmet Kırık Hoca ile bir sohbetimizde bir kaygısını bana ifade edince bir yandan KOCAV adına sevindim, diğer yandan Türk fikir hayatı adına üzüldüm. Hoca ne dedi biliyor musunuz? “Benim o günkü konferansım sebebiyle acaba KOCAVlılar bu fikriyatta bir adamı nereden bulup getirdiler de bu vakıfta konuşturdular diye düşündü mü” diye sordu. Onu bu düşünceye sevk eden maalesef çeşitli STKlardaki çeşitli vakıf dernek veya dergilerdeki kendi fikriyatlarından kendi düşüncelerinden kendi doğrularından başkasına tahammül edemeyen, adeta at gözlüğüyle hayata bakan anlayış. Ben hocaya dedim ki, “Hocam Kültür Ocağı Vakfı sizin düşündüğünüz gibi hayata at gözlüğüyle bakan bir kurum değil. KOCAVlılar kabullerin az, soruların çok olduğu bir ortam arzu ederler. Biz o gün sizin konferansınızda çokça soru üretebildik ve bu bizim açımızdan çok büyük kazanç oldu. Hatta arkadaşlarımız çokça soru üretmekten o kadar mutlu oldular ki biz Hikmet Hocamızla daha çok vakit geçirmeliyiz ve özellikle Düşünce Dergimize hocamızdan yazı almalıyız diye ifade ettiler.” dedim. Hikmet Hoca’nın “Öyle mi buna çok sevindim” derkenki sevincini ben telefonun ucundan hissettim, o sevginin, sevincin yürekten geldiğine ben telefonun ucunda şahit oldum. Onun için ben farklılıklara tahammül edersek; farklılıkları kürsülerimizde, sayfalarımızda, monitörlerimizde bir arada tutabilirsek, yaşatabilirsek bunun bizim hem zenginliğimiz olacağını hem de bırakın bir paragraftaki farklılığı, bırakın bir cümledeki farklılığı bir kelimedeki farklılık sebebiyle ayrı dergiler çıkarma zorunluluğunun da ortadan kalkacağını düşünüyorum.
KOCAV Bülteni yayınlanmaya başladığında 50. sayıya ulaşabileceğini öngörmüş müydünüz?
Kültür Ocağı Vakfı bu zamana kadar başladığı hiçbir etkinliği kendi iradesi dışında yarım bırakmış değil. Onun için KOCAV Bülteni çıkarken biz zaten onun için 5 sayı, 10 sayı, 50 sayı olarak bir zaman dilimi planlamadık. KOCAV’la beraber var olacak diye düşündük. KOCAV bu sene 30. yılını kutluyor, inşallah nice 30 yıllar kutlayacak. KOCAV Bülteni de inanıyorum ki daha nice 50 sayılar çıkaracak.
Geçenlerde bir film seyrediyordum ve filmin bir sahnesi bana çok ilginç geldi. Bir bankanın memuru parası çok müşterilere bankayı gezdiriyor ve banka hakkında bilgiler veriyor. En son da 13. kattaki banka yönetim kurulu başkanının odasına getiriyor. O sırada banka yönetim kurulu başkanı camdan dışarı bakıyor, arkası kapıya dönük. Çok parası olan 5-10 civarı müşteri banka görevlisiyle beraber odaya girdiğinde yönetim kurulu başkanı soruyor: “Kaçıncı kattayız arkadaşlar?” “13. kattayız” diye karşılık veriyorlar. Yönetim kurulu başkanı: “13 uğursuz bir sayı. Ama camdan bakıyorum ki bir örümcek var 13. katın camında. Dışarıda bu kadar fırtına varken bu örümcek buraya kadar çıkmayı nasıl başardı. Küçücük bir örümcek sonuçta. Bir de yer dururken, birinci kat dururken niye buraya geliyor.” diyor ve devam ediyor: “Aslında bu örümcek daha yukarıya da gider ama zihni binanın yüksekliğiyle sınırlı. Zirve ise sınırsızdır. Bizim bankamız da sınırsız zirveyi temsil ediyor”. Başkanın cevabı o memurun saatlerce anlattığı bilginin çok ötesinde bir etkide bulunuyor ve o an misafirler, para babaları yönetim kurulu başkanını alkışlamaya başlıyorlar.
Bu sınırsız zirve, zirvenin sınırının olmaması Türk kültürüne baktığımız zaman bize Kızıl Elma’yı çağrıştırıyor. Kültür Ocağı Vakfı’nın zirvesi sınırsız. KOCAV Bülteni’nin de sayısı sınırsız Allah’ın izniyle.
KOCAV Bülteni ilk basıldığında ne kadar basıldı?
Yaklaşık 1000 tane basılmıştı. Şu an 3000’in üzerinde basılıyoruz ve kargolar aracılığıyla direkt okuyucuya ulaştırıyoruz.
KOCAV Bülteni bir ekip çalışmasının ürünü. 2004’ten bu yana farklı ekipler dergi çalışmalarında görev aldılar. KOCAV Bülteni’nde bugüne kadar görev yapan arkadaşlar için neler söyleyebilirsiniz?
Bugün Bültenle ilgili istatistikî bilgiler aldım İbrahim ağabeyinizden. Bildiğim kadarıyla 6 Genel Yayın Yönetmeni ve 11 editör gelmiş geçmiş. Bu arkadaşlarımızın hepsi birbirinden kıymetli. Yayın kurulu üyelerimizle birlikte bu sayı 70’in üzerine çıkıyor. Şimdi şunu belirtmek lazım, her insan tek bir varlık. Yani şu an 7 milyar insan olduğunu düşünürsek 7 milyar ayrı kişilik var. Bu dergilerin de ister yayın kurullarında ister editör olarak ister genel yayın yönetmeni olarak görev alan her kişi de o 7 milyar insandan biri ve benzerlikleri de olsa birbirinin aynı değil. Kimisi disiplinli buna karşılık bir kısmı dağınık. Kimisi gayretli buna karşılık bir kısmı gayretsiz ancak yetenekli. Bir kısmı günlerce debelenir, adeta keçiboynuzu gibi bir gram bal verir. Bir kısmı bir dakikada bir cümleyle bir kovan bal verir. Bütün bunları göz önüne aldığımızda yazı kadrosunda, yayın kurulunda, editörlükte görev alan bütün arkadaşlarımızın katkısının birbirinden farklı olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Bu 50 sayılık zaman dilimi içerisinde çok ciddi entelektüeller gördüm, görev adamları gördüm, çok disiplinli gönül rahatlığıyla her işini emanet edebileceğiniz fedakâr insanlar gördüm. Ancak az önce de söylediğim gibi bu kadar farklılık bir araya geldiğinde bir ekip oluyor. Kimisi emeğiyle, kimisi zamanıyla, kimisi sahip olduğu bilgi birikimiyle, kimisi geleceğe tuttuğu ışıkla katkıda bulunuyor. Burada önemli olan ekip; ne tek başına bir görev adamı, ne tek başına bir deha düzeyinde bilgiye sahip biri.
Ekip olarak baktığımızda şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Dönem dönem diğerlerine göre fark atan ekipler oluşmuş olsa bile ekip iyi yürüyorsa Mesut ağabeyinizin müdahalesi çok az oluyor, ekipte bir tökezleme olursa Mesut ağabeyiniz devreye giriyor. Yani önemli olan ekip olmak. Dergilerimiz de bu ekibi Bülten ve Rengâhenk özellikle tamamen oluşturmuş durumda, Düşünce Dergisi de özellikle son bir yıla ciddi bir mesafe kat etti. Türk Kültürü İncelemeleri’ne gelince devleri bir araya getirmek zor oluyor, onlardan ekip oluşturmak kolay değil. Ama orada da ekip başı olan isimler çok gayretli, Nihat Hocam olsun, Ali Hocam olsun, Ümran Hocam olsun, Recep Hocam olsun gayet gayretli. Birkaç tane isim diğer daha az gayretli ekibi harekete geçirebiliyor.
Ama ekipleşme olarak sıralama yapmak gerekirse en iyi ekibin Bülten, sonra sırasıyla Rengâhenk, Düşünce ve Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi’nin geldiğini söyleyebiliriz.
Bunun yanında Bülten ekibi gözlediğim kadarıyla sadece vakıfta yapılan etkinlikleri Bülten’e aktarmakla kalmıyor. KOCAV Bülteni olmasa bile etkinliklerin kayda alınmasını ve arşivlenmesini Bülten ekibi yapıyor şu anda. Divan’ı kaydedenler, Başarı Öyküleri’ni kaydedenler, Seminerleri, Konferansları ve diğer bütün etkinlikleri arşivleyenler Bülten ekibi. Bu arşivleme, etkinliklerin kayıt altına alınması en az Bülten’in neşri kadar önemli. Şunu bir tahayyül edin: KOCAV Bülteni yok, bu etkinlikler bina dışına ulaştırılamıyor. Ama daha kötüsü KOCAV Bülteni yok, bu etkinlikler kayıt altına alınamıyor ve o an tüketiliyor. Hikmet Kırık Hoca konuştu ve o an tüketildi, Tahsin Hoca konuştu ve o an tüketildi. Biz diyelim ki bursiyer öğrencilerimizle toplantı yaptık, konuştuk ve o an tüketildi. KOCAV Bülteni etkinliklerin tüketilmesinin de önüne geçiyor. Etkinliklerin adeta tarihte yerini almasını sağlıyor. Bu yönüyle de çok önemli.
KOCAV Bülteni ile ilgili hiç unutamadığınız bir anınız var mı?
Bizim genç arkadaşlarımız Bülten’i çıkarmaya kalktığında şu an profesörlük unvanına sahip ağabeyleri başaramayacakları gibi bir hisse sahiplerdi. En az beş sayılık yazınız hazır olacak ondan sonra yayın hayatına başlamanız lazım gibi bazı kaygıları vardı. Ancak o zaman biz o arkadaşların ifade ettikleri kaygıları bir kenara koyduk ve KOCAV Bülteni’ni yayın hayatına kazandırdık. Bunu yaparken ben genç arkadaşlarıma güvendiğim için “Onlara rağmen bu dergi çıkacak” dedim. Anı olarak belirtmek gerekirse Hacı Arif Bey Konağı’nda şu an Gaspıralı İsmail Bey Misafir Salonu olarak kullandığımız salon o zaman Başkan Odası olarak kullanılıyordu. Bir tarafta başlarında Mesut Aytekin olan gençler, diğer tarafta da şu an profesör olan hocaları var. Hocalar “Siz bu sevdadan vazgeçin” demişlerdi. Onlar da “Biz sevdasından vazgeçecek terbiyeyle yetişmedik” dediler, biz de onlara dedik ki “sevdanızın arkasındayız”. Yayın hayatına başlandı, o görüntü o kütüphane dâhil, Mesut ve genç arkadaşların durduğu yer ve hoca arkadaşların durduğu yer unutamadığım bir hatıra olarak gözümün önünde.
Aynı şey Düşünce Dergisi çıkarken de gündeme geldi. Mütevelli toplantısında maalesef bazı arkadaşlarımız bu dergiyi çıkaramayacağımızı ifade ettiler. Ben onlara şunu sordum: “Böyle bir dergiye ihtiyaç var mı?” Hepsi var dedi. “O zaman tembellik yaparak, ürkeklik yaparak, hatta ve hatta korkaklık yaparak bu dergiyi çıkarmamak Kültür Ocağı Vakfı’na yakışmaz. Ben Bülten’de olduğu gibi genç arkadaşlarıma güveniyorum, bu dergiyi de çıkaracağız” dedim. Düşünce Dergisi bugün 5. sayısını neşretti, 6. sayının hazırlığı yapılıyor ve Türkiye’nin dört bir yanından, özellikle entelektüel dediğimiz kesimden çok büyük takdir ve övgü alıyor.
Ben bu noktada her iki aşamada da beni Mütevelli Heyeti’ne ve hocalarımıza mahcup etmeyen genç kardeşlerime müteşekkirim.
Arkamızda durduğunuz ve bizi bugüne kadar çıkardığımız her sayıda desteklediğiniz için biz teşekkür ederiz.
Av. Ali Ürey