Her ayın son perşembesi Kültür Ocağı Vakfı’nda (KOCAV) gerçekleştirilen KOCAV Kariyer Geliştirme Merkezinin düzenlediği Ekonomi Divanları bu ay Araştırmacı Ekonomist Dr. Öğrt. Üyesi Yaşar Erdinç’i ağırladı. 30 Kasım 2017 tarihinde Hacı Arif Bey Konağı’nda (HABEK) gerçekleştirilen divan sohbetinin konusu, krizler ve Türkiye’nin ekonomik durumu oldu.
Yrd. Doç. Dr. Erdinç konuşmasına öncelikle kendisinin uzman olduğu krizler konusuna nasıl başladığını aktararak başladı. Yaşanılan bütün krizleri en ince ayrıntısına kadar incelemiş ve bu incelemeler sonucu aslında bütün krizlerin öngörülebilir olduğunun, fakat zamanının tam kestirilemeyeceğinin çıkarımına varmış. Bu çıkarımlar doğrultusunda Türkiye’nin bir krize yakın olup olmadığının değerlendirmesinde bulundu. Yrd. Doç. Dr. Erdinç’e göre, eğer merkez bankası faizleri yükseltmezse bizim için kriz kapıda demektir. Faizlerin yükseltilme gerekçesinin ise enflasyon olduğunu ileri sürdü.
Krizler ortaya çıkmadan önce hangi sinyalleri verdiğini tespit etmek ve bunlardan faydalanarak krizleri engellemek için neler yapılması gerektiğini ortaya çıkarma çalışması tam olarak beş yıl sürmüş. Ama bu 5 yıl onun için hem çok zevkli hem de çok öğretici geçmiş. Araştırmalar sonucu vardığı kesin kanı ise “Krizlerin Asla Engellenemeyeceği” olmuş. Nitekim Marx’ın da dediği gibi Kapitalist sistem sürekli kriz yaratacaktır. Çünkü bu sistem krizlerden nemalanan bir sistemdir. Yrd. Doç. Dr. Erdinç’e göre, ülkeler yapabilecekleri hiçbir ekonomi politikasıyla krizleri önleyemeyeceklerdir ve bu çıkarımı diğer insanlara daha anlaşılır bir şekilde sunabilmek için de bu araştırmalarını bir ekonomi romanı haline getirerek Para Harekâtı kitabını yayımlamıştır.
Yrd. Doç. Dr. Erdinç, yaşanılan krizlerin sebebiyle ilgili sorulan sorulara ise şu sözlerle cevap verdi:
“Bütün krizlerin tek bir sebebi var. Ya kamu gelecekteki vergi gelirlerini bugünden harcıyor, ya özel sektör ilerde çok para kazanacağını düşünerek çok büyük harcamalar yapıyor ya da bireyler iki yıl sonra alabilecekleri arabayı bugün almak istiyor ve borçlanıp alıyor.”
Ekonomik gelirlerimizi düzene sokmak için Yrd. Doç. Dr. Erdinç’in verdiği tavsiye ise yıllık gelirimizin %35’inden fazla borç altına girmemek oldu. Bu sınır her bir birey için bir kırmızı çizgidir ve bu sınırı geçmek ciddi hasarlara sebebiyet vermektedir. Örneğin gelirimiz 1 yıl sonra %20 büyüyüp borcumuzda %20 büyürse bir sıkıntı yaşanmaz. Lakin gelir %10 artarken borç da %20 büyürse kırmızı çizgiyi geçmiş oluruz. Türkiye’de yaşanılan temel sorun da budur ve ülkeyi krize sürükleyecektir. Türkiye’nin ekonomik durumu ve özel sektörlerin davranışları üzerinde karşılıklı olarak yoğun fikir alışverişinde bulunması birçok sorunun cevaba ermesi konusunda katılımcılara yardımcı olmuş ve fayda sağlamıştır. Bu tartışmalar sırasında, Türkiye’nin cari açığının boyutu ve bu açıktaki bazı nedenlerden kaynaklanan netsizlik kriz belirtilerinde yanılmaya sebebiyet verildiğine de değinildi.
Hocamızın araştırmaları sırasında en çok ilgisini çeken konu Asya Krizi’dir. Türkiye’nin şuan ki konumunun ise Asya Krizine giden yolu takip etmekte olduğunu dile getirdi. Kriz öncesinde Asya’da makro verilerin muhteşem olduğu gözleniyor, ekonomiler ortalama %6-7 büyüyor ve yatırımlar toplam gelirin %40’ı civarı, hem yatırım yapılıyor hem de gönderiyorlar. Ayrıca 6 Asya ülkesinden yalnızca 1 tanesinde bütçe açığı var. Bu durum Asya Mucizesi olarak anlatılır. Ama mikroda ki verimliliğin dibe vurmuş durumda olması kaçınılmaz bir krize sürüklüyor Asya’yı. Türkiye’de ise şuan mikro alanda verimlilik üzerine hiçbir çalışma yapılmıyor. Bu durum Türkiye’nin Asya krizi yolunda olduğunun belirtilerinden yalnızca bir tanesidir.
Asya’da büyük bir krizin patlak vereceğini öngören ve bu konuda bir makale yazan kişi Paul Krugman’dır. Dayanağı ise iki Çinlinin yazmış olduğu makalede Asya’daki büyük holdinglerin iş gücü ve sermayesinin negatife düştüğünü belirtmesi olmuştur. İktisadi bilgilerin ışığında bilinir ki uzun vadede ekonomilerin büyümesi iş gücü ve sermaye kadar olur. Bundan sapma olursa ya bunları yükseltmek için çalışılmalı ya da büyümenin ciddi oranda çakılması karşısında çaresizce beklenilmelidir. Paul bu düşüşü öngörmüş ve Nobel ödülü almıştır. Yrd. Doç. Dr. Erdinç, Türkiye için, “bir büyüme var ama bu büyüme çeşitli fonlardan kaynaklanan bir büyüme olmuştur iş gücü ve sermayeden değil, bu yüzden Türkiye Asya Krizi virüsüne yakalanmıştır.” diyor.
Son olarak enflasyon, faiz ve kur arasındaki ilişkilere değinen Yrd. Doç. Dr. Erdinç’e göre, uzun vadede enflasyon artıyor ise bu ithalatı arttırır ve bu da cari açığın yükselmesine sebep olur. Uzun vadede dolar kurunu enflasyon belirler, kısa vadede de faiz. O zaman kuru baskı altına almak için faizleri yükseltmemiz gerekiyor, böylelikle rahatlama sağlanabilir. Ama biz kurdaki oynaklıkları engellemek için faizi artırmaya devam edersek, bu bir süre sonra kurun patlamasına sebebiyet verecektir. Bu olayların yek bir çözümü vardır, o da Amerika’nın 1982’de uyguladığı politikadır. Bu politika ise enflasyonu belirli bir kotaya düşürüp, orada sabit kalmasını sağlamaktır. Enflasyon istikrarlı olur ise faizler ve kur da istikrarlı olacaktır.
Konuğumuz Yrd. Doç. Dr. Erdinç konuşmasını tamamlandırdıktan sonra sorularını cevaplandırarak sohbetimizi nihayete erdirdi.
HAZIRLAYAN
Naciye UYGUN (İhtisas 1)