KOCAV 2013-2014 dönemi Şiir Akşamları programının Nisan ve Haziran ayı konuğu Serdar Tuncer idi. Tuncer, Erol Güngör Kültür Merkezi Ömer Lütfü Mete Salonu’nda şiirlerini dile getirdi. Önemli birçok şahsiyetin şiirlerine de programda yer verdi. Şiire gönül verenler şairi dinlemenin hazzını yaşadılar. “Şiiri içinde şuurlaştırabilen bir adam KOCAV’ın balkonundan Süleymaniye’yi seyrederken taş görmez mana görür.’’ “Şiir herkese okunmuyor herkes de şiir dinlemiyor. Şiir zannediliyor ki alttan duygusal müzikler gelecek, boğuk sesli bir abi şiiri okuyacak ve biz de kendimizden geçeceğiz. Bir sevdiğimiz düşecek gönlümüze ve aydınlık gelecek aklımıza, annemizin pişirdiği yemek, babamıza hasretimiz gelecek. Ya da Necip Fazıl’dan romantik bir dörtlük bulacağız. Uzaktan bağrımızı yakan bir şiir olacak. Bunlar şiire ait şeyler. Şiir sadece bunlar değil. Şiir deyince, gecenin bir vakti kimsecikler yok.
Önünüzde bir şiir. Kendinizden geçerek İbadet eder gibi okurken, bir bakmışsınız mısraların içerisinde kayboluyorsunuz ve bir şuur doğuyor. Sizi ertesi sabaha biraz daha insan uyandıran, biraz daha dertli uyandıran, biraz daha gönül sahibi olarak uyandıran. Kendisinden bahsettiğimiz şiir zannederim ki biraz bu.” “Güzele gönül vermişim, güzel yapmak güzel söylemekten daha güzeldir. Aksi olsaydı peygamberler en iyi hatiplerden seçilirdi, ağzı en çok laf yapan evliyanın en büyüklerinden olurdu. Sözü güzel söylemek elbette önemli ancak hayatına düstur etmek daha evladır.’’ “Kalem altın kelam inci hemen derceyle derceyle Teraziye koyup satma yeri geldikçe harceyle.” “Cenab-ı Hak peygamberlerine bir şekilde hitap etmiştir: İbrahim (AS) “Halilullah’’, Adem (AS) “Safiullah’’, Peygamber Efendimiz (SAV) “Habibullah’’ diyerek hitap etmiştir. Hz. Musa (AS) ise “Kelimullah’’dır. Allah’ın kendisiyle konuştuğu peygamberdir. Allah, 124000 Peygamber içerisinde konuşması kekeme olan tek Peygamberi, “Kendisiyle konuştuğum’’ diye sıfatlandırmıştır. Niye O’nunla konuşmuştur? “Öyle zannediyorum ki Hz. Musa’nın dilinin böyle oluşundan dolayı bir mahcubiyeti vardı. Ondan bir yokluk, bir boyun büküş doğuyordu. Bu benim hakkım değildi. Ben konuşmayı beceremem diyordu. Mevla, bu tevazunun hatırına dönüp: “Madem öyle seninle konuşacağım’’ diyordu. “Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı, Söz ola oğulu aşı, Bal ile yağ ede bir söz. Önemli olan söz sultanı olmak değil, özü güzel birisine köle olabilmek.’’